9 Eylül 2009 Çarşamba

Kannusta Yaşam Vol.2

Geleli henüz 1 hafta olmadı ancak sıkıldım açıkçası, bu saatlere kadar (15.00) iş ile meşgul oluyorum ancak bu saatten sonra yapıcak birşey pek yok, burada öğle molası diye bir şey yok insanlar nöbetleşe yemeğe çıkıyorlar, saat 10.30da yemek yemeye gelmeye başlıyor, yani ne fabrikalar ne de bankalar, öğlen molası adı altıda üretimi veya hizmetlerini durduruyorlar. Saat 14.00 gibi sanırım okullar dağılıyor zira etraf bu saaatlerde bisiklet veya motorsikletli gençlerle doluyor, doluyor derken tabiki istanbuldaki kalabalığı düşünmemek lazım, en azından etrafta insan görebiliyorsunuz. İnsanların dışarda yürümek gibi bir kültürleri yokmuş burada, nereye giderlerse gitsinler araba kullanıyorlar, biz dahil. (Ev ile şuan bulunduğum yer arası yürüyerek 5 dk tutmuyor ancak araba kullanıyoruz) Tahminim kış mevsiminde hava çok soğuk olduğundan (-30, -40 gibi derecelere düşebiliyormuş) böyle bir durum gelişmiş. Araba demişken herkesin bir arabası var burada, toplu taşıma diye birşey neredeyse yok, aslında yol kenarında otobüs duraklarını görmesem yok diyeceğim fakat ara ara duraklar gözüme çarpıyor. Hava sıcaklıkları bu derecelere düştüğünden arabalar için şöyle bir sistem geliştirmişler, park yerlerinde elektrik prizleri ve onlara dahil zamanlayıcıları var insanlar gece arabalar donduğundan sabah onunla uğraşmamak için evden çıkmadan 2 saat önceye bu zamanlayıcıları kuruyorlarmış ve motor ısıtıcılarını bağlıyorlarmış, böylece sabah uğraşmak zorunda kalmıyorlarmış, soğuk havanın getirdiği zorluklara karşı üretilen icatlardan biri, bana çok yabancı ve ilginç geldi. Birde duyduğum kadarı ile kış mevsimi biraz sisli geçtiğinden araçlar adaptasyon olarak sis farları geliştirmişler, :) ufacık araçlarda bile 4-5 tane koca koca sis farları var.

Burada gençlerin çoğu sporla uğraşıyormuş, bunlar kulaktan duyulan bilgiler, hangi sporlarla daha çok uğraştıklarını ise buranın muhafazakar (içki sigara yok) ama en büyük süpermarketlerinden Halpa Halli'deki spor reyonunun içindeki malzemelerin çeşitlerine bakarak yorumlarsam, en çok motorsiklet sporu ve buz hokeyi yaygın, bunun yanında kış ülkesi olmasından kaynaklı kayak sporuda pek gözde sporlar arasında, burada göremediğim ürünlerden biri futbol topu ve basketbol topu, evet dünyanın dahil olduğumuz kısmının aksine bu sporlar burada neredeyse hiç yok. Tabi yinede bu bilgiler halpa halli kaynaklı benim için, %100 güvenilir değil. :)

Gelir düzeyi yüksek bir ülke burası ancak araç model ortalamasına bakınca türkiye kadar değil açıkçası, burada gözlemlediğim bir başka mevzu, insanlar doyuma ulaşmış veya hırs duyularını köreltmişler. Yani herzaman daha iyisini iste kültüürü henüz bu kasabaya pek uğramamış, yıllar önce amerikan kola marksının "Ask For More" sloganını düşününce pek kimse fazlasını istemiyor galiba, zira araç fiyatları çok yüksek değil ve maaşlar yeni bir araca yetebilecek seviyede gördüğüm kadarı ile. Yani bazen sıradan bir fabrika işçisinde yeni model bir mercedes görebilmek mümkün.

Araç mevsuzundaki olay kıyafetlerde de geçerli, tekstil modası konusunda çok çok geriler , moda mevzusunu ülkelerine fazla almamışlar, (pekte iyi yapmışlar) orta yaşın üzerinde pek az insan güzel giyiniyor desem finli arkadaşları küstürmem heralde. Gençler sanırım TVde yayınlanan amerikan dizi kültüründen etkilenerek RAPçi olmaya başlamışlar bu da giyim kuşama etkimiş. Zaten yeni arkadaşım Kimi'nin söylediğine göre burada genelde 3 tür müzik yaygınmış biri RAP, biri METAL, diğeri ise Geleneksel FIN müziği.

Bir diğer olay sosyal devlet anlayışı. Devlet burada insanları çok önemsiyor, sağlık, eğitim vs gibi temel hizmetlerden para alınmıyor, ekstra durumlardan ise pek cüzzi bir ücret alınıyor, örneğin kannnusta acil bir durum olduğunda başka bir şehire ambulansla nakliye için alınan ücret gidiş geliş 11 € gibi bir rakam imiş. Su ve elektrik için ayda 12 € gibi bir rakam veriliyormuş evlerde. Birde geçen televizyonda gördüm arıtma sektöründe finliler dünyanın en iyilerindenmiş, atık sular denize giderken neredeyse içilecek kadar temizleniyormuş.

Fin insanları trafik kurallarını çok önemsiyor, bilemiyorum belkide alınan ağır tedbirler önemsettiriyordur, trafik hız limitleri çok kesin belirlenmiş, çok nadir bu hızların üzerine çıkabiliyorsunuz, limitler türkiye ile hemen hemen aynı. Hız limitlerini genelde geniş lastikli BMW ve benzeri araç kullanan gençler aşıyor, ancak onlar bile bazı noktalarda yavaşlamak zorunda kalıyor zira yüksek çözünürlüklü radar kameraları anında resminizi çekiveriyormuş, cezaya itiraz ederseniz çekilen fotolar adresinize yollanıyormuş. Kullandığın aracın hız denemesini sadece araç sollarken yapabilmek biraz üzücü olsada güvenlik açısından oldukça iyi. Asfalt kalitesi öyle süper felan değil yollar gidiş geliş tek şerit, TR yolları ile kıyaslarsak, TR çok daha iyi kalıyor, ancak buradaki hava şartları TR'de olsa sanırım bu kadar bile olmazdı. Burada en çok trafik kazası "geyiğe" çarpma şeklinde oluyormuş, sabah gün ağırırken ve batarken yolda önünüze geyik çıkması muhtemel imiş, geyiklerin geçiş bölgelerinde uyarı levhaları sık sık bulunuyor zaten. Ha birde burada yayalar araçlardan öncelikli trrafikte, yani bir yaya sizi beklemiyor siz onun geçmesini bekliyorsunuz, geldiğim ilk gün bunu test ettim onayladım, yaya geçidinde yaklaşık 10 adet aracın geçmesini beklerken hatta bunlar neden bekliyor acaba diye düşünürken, bir anda sürücü hanımefendi ile göz göze geldim ve benim geçmem gerektiğini söylercesine bana baktı, meğer o kadar araç beni bekliyormuş, istanbulun korkusunu henüz atamasamda yavaş yavaş alışıyorum, ancak döndüğümde benim açımdan biraz tehlikeli olabilir. :)

Devamı bir sonraki yazıya artık.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...