27 Haziran 2010 Pazar

Adsız.txt

Buraya bir şeyler yazmak istiyorum. Kendimi sorumlu hissediyorum. Okuyana karşı değil kendime karşı. Bu blogun hayatımda yaptığım güzel şeylerden biri olduğunu ancak eskisi gibi yazmadığımın farkındayım. Aslında kasmanın alemi de yok bir şekilde gidiyor. Mu? Böyle deyince de bir şekilde gitmiyor. O dengeyi iyi yakalamak lazım.
Kendi kendine duygu ve düşünceler olsun bu yazının konusu. Ortamdan bahsedeyim önce; haziran ayının sonlarına yakışmayacak kadar serin mersinin nemli havası, hatta o serinlik yüzünden burnum akmaya başladı. Lise hayatım boyunca yattığım yatağın yerinde şu an duran, en sevdiğim koltuk takımımız yerine aldığımız, eskittiğimiz 2. takım olan köşe koltuk takımının çek yat kısmı durmakta; ve ben onun üzerine, her zamankinin ters yönünde yatarak bu yazıyı yazmaktayım.

Her zamanki gibi denizin dalgalarının hışırtısı, hızla geçen arabaların lastiklerinden gelen sürtünme sesine karışmakta... Belkide ağaçlardan gelen yaprakların sesine. Sesin kaynağını algılamak için konsantre olmak gerekiyor bazen. Yarın sabah her sabahki gibi denizin üzerinden doğan güneş üzerime vurarak uyandıracak beni, bu yüzden perdelerimi açıp yatıyorum. Kendime kızıyorum bazen, nasıl bir ergen bunalımı yaşamışım da görememişim güneşin iyimser yüzünü yıllarca. Aslına bakılırsa içten içten kazımışım o duyguyu zira o yıllara ait en belirgin his o güneşin verdiği iyimserlik, umut duygusu.

Ama yine geçmişten bir duygu eskilerden bir his var içimde. Şimdinin hissettirdiği ile aynı. "Kaçış"ın verdiği suçluluk hissi.

Özgürlüğüm kısıtlanıyor gibi oluyorum böyle durumlarda, fedakarlık gerekiyor çünkü. Yeteri kadar bencil olamıyorum. Olmak istiyorum. Bu sefer de bu hissiyat, bencilliğin verdiği güzel duyguyu bitiriyor.

Ah neanderthaller sizin zamanınızda da böyle miydi bu işler?


17 Haziran 2010 Perşembe

Earthlings ve Vejeterjanlık Konusu

Geçenlerde tavsiye ve merak üzerine Earthlings adlı belgesel/film'i izledim. Şu bir gerçek ki bu filmi izleyip, yeme alışkanlıklarınızı sorgulamadan durmak imkansız. İzlediğimden beri film hep aklımın bir köşesinde, konu konuyu çağrıştırır hesabı bu konuda algıda seçicilik yaşamaya başladım ve vejeteryanlık ile ilgili etrafımda dönen bilgiler daha çok dikkatimi çekmeye başladı.

Ancak halen bu konuda kararsızım;

+ Zira, basit düşünme tarzı ile doğru olan insan vücudu eti yiyebiliyor ve bunu sindirip kendine yararlı parçalara ayırabiliyorsa, bunun doğasında olduğu.

- Ancak yanlış olan hayvansal ürünlerin endüstrileşmesine, fabrikasyon et ve türevlerinin üretilmesine ve tüketilmesi.

Artık maliyetler düştü ve üretim arttı ancak, vicdani ve ahlaki duygular yok olmuş.

Eskiden bir laf vardı; "Hergün tavuk yenir mi?" diye. Evet, hergün tavuk yer olduk. (Tabi yediğmiz tavuksa)

Şu alıntıyı merak edenler okuyabilir, facebookta "Bilinçli Hippiler Topluluğu" adlı grupta yayınlanmıştı.
Et Yemenin Zararları
Genellikle et ve yağlı besinlerle beslenen Eskimolar, çabuk yaşlanırlar, ortalama ömürleri de 27,5 yıldır. Yaşamlarını özellikle et ile beslenme üzerine kurmuş olan Kırgızlar erken ergenleşirler ve dolayısıyla çabuk ölürler, nadiren 40 yaşını geçerler.

Tersine etle beslenmeyen kültürler, örneğin Pakistan'daki Hunzalar, Otomi Kabileleri (Mexico yerlileri) ve Güney Batı Amerika yerlileri üzerine antropologlar tarafından yapılan alan araştırmalarında bunların sağlıklı, dayanıklı oldukları ve uzun yaşadıkları belgelenmiştir. Bu topluluklarda 110 yıl veya daha fazla yaşayan aktif ve sağlıklı bireylerle karşılaşmak olağandır. Dünya sağlık istatistikleri en çok et tüketen toplumların en yüksek hastalık (kalp-damar hastalıkları, kanser) oranına sahip olduğunu ve çeşitli ülkelerdeki vejetaryen gruplarda en düşük hastalık oranına rastlandığını göstermektedir.

Neden Et Yiyenler Daha Fazla Hastalanır Ve Erken Ölür?

Et Yemenin Zararları : Zehirlenme

Kesim öncesinde ve kesim sırasında ölüm korkusuyla ürkmüş olan hayvanın biyokimyasal yapısı derin değişikliklere uğrar. Böylece açığa çıkan toksik ürünler tüm bedene yayılarak hayvanın bedenini zehirli hale getirir.

Değişik duygulanımların beden içinde özellikle kanda hormonal değişmeler yarattığı bilinen bir gerçektir. Şiddetli öfke veya korku sırasında bedenimizin hastalanması gibi, hayvanların bedenleri de büyük biyokimyasal değişimlere uğrar. Kesimevinde bulunan bir hayvanın özellikle adrenalin hormonunun kandaki seviyesi çevresindeki diğer hayvanların öldürüldüğünü ve ümitsiz yaşam mücadelelerini görmesiyle süratle yükselir. Salgılanan bu fazla miktardaki hormon, hayvanın bedeninde kalır ve bu et besin olarak alındığında insanın dokularını zehirlediği gibi zihnini de rahatsız eder. Amerika Beslenme Enstitüsüne göre: "Hayvan eti toksik kan ve öteki atık yan ürünlerle yüklüdür."

Et Yemenin Zararları : Kanser

50.000 vejetaryen (7.th Day Adventists) arasında yapılan son incelemeler kanser araştırmalarına yeni bir boyut getirdi. Çalışma, bu büyük gruptaki kansere yakalanmış kişi sayısının düşüklüğünü gösterdi. Her türden kanser, yaş ve cinsiyete göre eşleştirilen gruplarla karşılaştırıldığında daha düşük oranda görülüyordu. Araştırma, aynı zamanda bu gruptaki insanların yaşam sürelerinin de daha uzun olduğunu gösterdi. Kaliforniya'da Mormonlar üzerinde yapılan daha güncel bir araştırma ise bu gruptaki kişilerin normal nüfusa oranla kansere %50 daha az yakalandığını ortaya koydu. Mormonlar çok az et yerler.

Neden et yiyenler kansere daha fazla yakalanır? Kesimden bir kaç gün sonra hayvan eti doğal olarak hastalıklı gri yeşil bir renge dönüşür. Et endüstrisi nitritler, nitratlar ve başka koruyucular kullanarak bu renk değişimini maskelemeye çalışmaktadır. Bu maddeler eti kırmızı renkli ve taze gösterir, fakat bu maddelerin bir çoğunun kanserojen (kansere yol açabilen) olduğu bilinmektedir.

Tenneesee'de Oak Ridge Ulusal Laboratuvarındaki bir kanser araştırmacısı şöyle demişti:

"Bu nitratlı etlerle kedimi bile beslemem."

Bundan başka İngiliz ve Amerikan bilim adamları et yiyenlerle vejetaryenlerin bağırsak bakterilerinde belirgin farklılıklar bulmuşlardır. Et yiyenlerin bağırsaklarındaki bakteriler, sindirim salgıları ile reaksiyona girerek kansere sebep olduğu saptanmış kimyasal maddeler üretir. Bu, Hindistan gibi vejetaryen ülkelerde çok az rastlanılan bağırsak kanserlerinin Kuzey Amerika ve Batı Avrupa gibi et yenen bölgelerde çok yaygın olmasının sebebini açıklayabilir. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde bağırsak kanseri kanserin ikinci en çok rastlanılan türüdür. İngiltere ortalamasının %20 üzerinde et tüketen İskoçya'da dünyanın en yüksek bağırsak kanseri oranı vardır.

Kimyasal Diyet

Et yemek "besin zincirinin en üst noktası" olarak tanımlanmıştır. Doğada uzun bir beslenme zinciri vardır. Bitkiler güneş ışığı, hava ve su "yerler", hayvanlar bitkileri, büyük hayvanlar ve insanlar ise daha küçük hayvanları yerler. Günümüzde bütün dünya zehirli kimyasal gübreler ve ilaçlarla doludur. Bu zehirler, bitkileri ve otları yiyen hayvanların vücutlarına geçer. Kırlar, çayırlar böcek öldürücü kimyasal bir madde olan DDT ile ilaçlanmıştır.

DDT'nin çok zehirli bir madde olduğu ve kanser, kısırlık ve ciddi karaciğer hastalıklarına sebep olduğu bilinmektedir. DDT ve benzeri ilaçlar hayvanın yağ dokularına yerleşir. Bu ilaçların parçalanması ve bedenden atılması çok zordur. Böylece hayvanların otlardan aldıkları zehirler ve ilaçlar vücutlarına yerleşir. Sonra eti yenilen hayvanın hayatı boyunca almış olduğu yoğunlaşmış DDT ve diğer kimyasal maddeler yiyenin vücuduna geçer. Besin zincirinin sonunda yer alan insanlar bu zehirli ilaçları vücutlarına en son alan varlıklar olur. Gerçekte et, sebzelerden, meyvelerden ve otlardan 13 kez daha fazla DDT taşır.

Bu durum fazla miktarda et yiyerek konsantre zehirleri vücuduna alan bir anne adayının bebeği için özellikle zararlıdır. Lowa State University'de yapılan deneylerde insan bedenindeki DDT'nin önemli bir kısmının etten geldiği ve vejetaryenlerin bedenlerindeki ortalama DDT yoğunluğunun, et yiyenlerinkinin yarısından daha az olduğu tesbit edilmiştir!

Ancak etin insan bedenini zehirlemesi burada bitmez.

Eti için beslenen hayvanların hızla gelişmelerini sağlamak, şişmanlatmak ve etlerinin rengini koyulaştırmak için daha başka birçok kimyasal madde verilmektedir. En büyük miktarda eti en yüksek kazançla satabilmek için hayvanlar zorla beslenmekte, gelişmelerini hızlandırmak için hormonlar enjekte edilmekte, iştah açıcılar verilmekte, antibiyotikler, sedatifler ve kimyasal besin karışımları yedirilmektedir.

The New York Times şöyle yazmıştı: "Ancak tüketicilerin sağlıklarını tehdit eden daha büyük potansiyel tehlikeler vardır. Bunlar salmonella tipi bakteriler, pestisit, nitrat, nitrit, hormon, antibiyotik ve diğer izinsiz ve gizlice kullanılan kimyasal madde artıklarıdır." (18 Temmuz 1971) Bunların bir çoğunun kanser yapıcı kimyasal maddeler olduğu bulunmuştur. Birçok hayvan bu ilaçlar yüzünden kesilmeden ölmektedir. Araştırmalar ette bulunan bu kimyasal maddelerin sonuç olarak hamile kadınlara, anne karnındaki bebeklere ve küçük çocuklara büyük zararlar verdiğini göstermiştir. Bu nedenle hamile kadınlar yeni doğacak çocuklarının zihinsel ve fiziksel sağlıklarını korumak için beslenmelerine özellikle dikkat etmelidir.

Hayvan Hastalıkları

Et yiyenlerin karşılaştıkları başka bir tehlike ise hayvan üreticilerinin ve et uzmanlarının yeterli özen göstermemelerinden dolayı hayvanların bazı hastalıklara yakalanmasıdır.

Çiftliklerin hayvan fabrikalarına dönüşmesiyle birlikte, birçok hayvan gün ışığını göremez olmuş ve yaşamlarını ızdırap içinde, vahşice sona erdirecek acımasız çevre şartlarında geçirmeye başlamıştır. Örneğin, Chicago Tribune'daki bir makaleye göre, yüksek ürün veren bir tavuk çiftliğindeki durum şöyleydi: Tavuklar ilaçlarla uyarılarak, zorla beslenmişti. Küçük kafeslerinde doymak bilmez bir şekilde yer, asla hareket edemez ve temiz hava alamazlardı. Büyüdükçe hareket etmeye başlar ve her seferinde bir kat aşağıya inerlerdi. En alt kata ulaştıklarında ise kesilirlerdi. Böylesi doğa dışı uygulamalar tavukların biyokimyasal yapılarını bozmakla kalmayıp, doğal alışkanlıklarını da yok etmektedir. Bu uygulamalar, genellikle habis tümörlerin gelişmesine ve diğer şekil bozukluklarına neden olmaktadır.

Hayvan kanserliyse veya bedeninin herhangi bir yerinde tümör varsa, çoğu kez kanser olan kısım kesilerek, bedenin geri kalan kısmı toksinler ve hastalıklarla dolu olduğu halde et olarak satılmaktadır. Daha kötüsü tümörlü kısımlar 'hot dog' şeklini alacak etlere karıştırılarak etiketlenir. Amerika'da kesilmiş hayvanların rutin olarak kontrol edildiği bir yerde göz kanseri olan 25.000 sığırın biftek olarak satıldığı saptanmıştı!

Bilim adamları hastalıklı bir hayvanın ciğerinin balıkların beslenmesinde kullanıldığında, balıkların da kansere yakalandığını kanıtlamışlardır. Ünlü bir vejetaryen doktor Dr. J. H. Kelogg , vejetaryen bir akşam yemeğine başlarken şöyle demişti; "Bir akşam yemeğini, nelerin ölümü pahasına olduğunu düşünmeksizin yemeniz ne kadar güzel."

Et uzmanlarından başka hiç kimse kesilen hayvanlarda ne kadar ciddi hastalıkların bulunduğunu bilemez. Bir restoranda, vejetaryen yemek sipariş eden müşterinin karşısında oturan diğer müşteri de, aynı tür sipariş verdi. İki müşteri birbirlerinin tabaklarına baktıktan sonra, biri diğerine sordu: "Vejetaryen misiniz?" "Evet öyle. Ya siz?" Adam cevapladı: "Hayır. Ben et uzmanıyım."

Kalp Hastalığı

Etsiz beslenme konusundaki en sert tartışma et yeme ve kalp rahatsızlıkları arasındaki bağıntıların yadsınamaz ilişkileridir. Kalp rahatsızlıkları A.B.D, Kanada, Batı Avrupa ve Avustralya gibi yüksek oranda et tüketilen toplumlarda oldukça yaygınken, et tüketiminin çok düşük olduğu toplumlarda bu hastalığa daha az rastlanmaktadır.

Eti dolaşım sistemi için bu derece zararlı yapan sebep nedir? Hayvan etindeki kolesterol gibi yağlar insan bedeninde tamamiyle çözülemez ve kan damarlarının iç duvarlarında birikmeye başlar. Sürekli birikim sonunda damarların içi gittikçe daralır, kanın geçmesini zorlaştırır. Bu tehlikeli duruma arteriosklerosis -damar sertliği denilir. Bu nedenlerle kanın, tıkanmış, sertleşmiş ve küçülmüş damarlardan pompalanabilmesi için daha çok güç sarfeden kalbe ağır bir yük biner. Sonuç olarak yüksek tansiyon, çarpıntı ve kalp krizleri meydana gelir.

Kokuşma

Hayvan öldürülür öldürülmez bedenindeki proteinler pıhtılaşmaya başlar ve kendini bozan enzimler açığa çıkar. Katı hücre duvarı ve basit dolaşım sistemine sahip olan yavaş çürüyen bitkilerde ise durum böyle değildir. Hayvanın ölümünden kısa bir süre sonra ptomain gibi doğa dışı maddeler belirir. Bu gibi maddeler nedeniyle hayvan eti, balık ve yumurta çok hızlı bir parçalanır ve kokuşur. Hayvan kesildikten sonra soğuk depolarda bekletilir, "dinlendirilir", kasap dükkanına nakledilir, satın alınır, eve getirilir, depolanır, hazırlanır ve yenir. Akşam yemeğinde yenilen etin çürümenin hangi aşamasında olduğunu hayal edebiliyor musunuz?

Böbrek Hastalığı, Gut, Artrit

Et yiyen bir kişinin bedenine yüklediği en belli başlı atık madde (nitrojen bileşikleri olan) üre ve ürik asittir. Örneğin 450 gram biftek 14 gram ürik asit içerir. Araştırmalar et yiyenlerin böbreklerinin etten aldıkları nitrojen bileşiklerinin zehirlerini gidermek için vejetaryenlerinkinden üç kez daha fazla çalıştığını göstermiştir. İnsan gençliğinde bu fazla yükü taşıyabilir ve hiç bir hastalık görülmeyebilir. Ancak, böbrekler yaşlanıp erken yıprandığında ve etle beslenmenin ağır yükünü taşıyamaz hale geldiğinde giderilemeyen ürik asit bedende birikmeye başlar. Kaslarda biriktiğinde sertleşerek kristaller oluşturur. Bu durum eklemlerde oluşursa gut hastalığı, artrit ve romatizma gibi acı verici sonuçlar ortaya çıkar.

Yetersiz Boşaltım

Sindirim sistemimizin etle beslenmeye göre yapılanmamış olmasından dolayı yetersiz boşaltım, et yiyenlerin ortak şikayetidir. Etin, lifler açısından son derece fakir olması büyük bir dezavantajdır. Et insanın sindirim sisteminden çok yavaş bir şekilde (tohumlardan ve vejetaryen besinlerden dört kez daha yavaş) geçer, bu nedenle et ile beslenen bireylerde kronik kabızlık genel bir rahatsızlıktır.

A.Anandamitra Acarya - Vejetaryen Beslenme - Et Yemenin Zararları - Okyanus


Bir yandan yıllardır zehirlendiğim, bağışıklık sistemimi zayıflattığım ve onlarca canlının belkide benim verdiğim paralarla kıyıma uğramasından dolayı pişmanım.

4 Haziran 2010 Cuma

Trafikten Tiksinmek!

Geçtiğimiz iki hafta boyunca bir iş dolayısı ile istanbul trafiğinde araç kullandım. Bir insanın yaşam enerjisini böyle çalan bir olay görmedim. Gergin sürücüler, ilerlemeyen trafik, şuursuzca basılan klaksonlar... Alışırsın demeyin, neyine alışayım normal birşey değilki. Alışmak istemiyorum.

Alışmak istediğim tek trafik türü şöyle olsun istiyorum:

Bicycle Rush Hour Utrecht (Netherlands) I from caguta on Vimeo.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...