25 Haziran 2009 Perşembe

Birşeyler Birşeyler ve Ben

Hayatımın son yılı çok güzel geçmeye başladı sanırım olgunlaşmaya başladım, o saçma huylarımı değiştirebilme yeteneğimi geliştirdim, insanları oldukları gibi kabul edebilmeyi öğrenme yolunda büyük adımlar attım, hayatı daha olumlu yaşamayı öğrendim, öğretmeye çalıştım etrafımdakilere.
Peki nasıl oldu bu?
Geçen sene mayıs gibi başladı herşey iki arkadaşımla dağda idim. Mevki aladağlar narpuz vadisi, sematepe kulvarı denenecekti tarafımızdan, zirve denemesi planlanandan bir gün sonraya ertelenmişti çünkü hava koşulları musait değildi, ayrıntılar bir kenara, o gün bir hayli geç kalktık ve çadırdan pek çıkamadık hal böyle olunca erken yatmamız gerektiği halde uyumak mümkün olmadı, gördüm ki bana özelmiş bu durum arkadaşlarım horul horul uyumaktaydılar. Şehirden uzak, sesiz, ıssız bir yerde uyku tulumu içinde kendimle başbaşa kalmıştım, o gece neler planladım, ne hesaplaşmalar yaptım bilmiyorum, pek hatırlamıyorum ancak herşey o günden sonra başladı ekip olarak ilk başarılı zirvemizi yaptık ertesi gün, ve hayat artık bana daha güzel gelmeye başladı daha anlayışlı olmaya, dışarıya daha açık olmaya başladığımı farkettim. Bu muydu hayatımı değiştiren, yani o gece düşündüklerim mi? Bilemiyorum halen, arayış içinde de değilim zaten.
Birde şu meditasyon mevzuu var vipassana geçen şubat ayında katılmıştım bu organizasyona 10 gün boyunca kendimle hiç olmadığım kadar başbaşa kaldım, elbetteki faydası çok büyük oldu.

Sonra baktım ki mevzu bünye ile zaman geçirmekteymiş. Ara sıra tüm bu karmaşık hayata ara verip içeri bakmak içeriye kulak vermek gerekiyormuş. Hani arayış yoktu demeyin, aramıyoruz, içeride olana bakıyoruz.

Bu konu üzerine daha yazmak istiyorum aslında bu blogda bu konu üzerine bol bol yazmak istiyorum ancak girizgahı yapamıyordum iyi kötü bir başlangıç oldu gerisi gelir artık.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Şiir Ve Ben

Şiir olayını hiç yapamadım, yani komplesini hiç yapamadım, ne yazabildim ne okuyabildim ne zevk alabildim, ne de zevk alabilenleri anlayabildim, sadece bu ne len diyebildim, akrostij olayına sardım bir ara bir arada MEB edebiyat kitaplarındaki şiirlere, evveli böyle olunca şiir külliyatımın, hissiyatıda pek güzel olmadı işte. Neyse bu kadar girişin tek bir sebebi var o da dinlemekten zevk aldığım yegane şiir albumu olan "Bir Garip Orhan Veli" yi size takdim edebilmektir. Bilmeyenler için şöyle diyeyim, Alf ile tanıdığımız o babacan ses Müşfik Kenter'in Orhan Veli şiirlerini seslendirdiği bir album.


01. Deniz Kızı
02. Deniz
03. Efkarlanırım
04. Eskiler
05. Gemilerin
06. Güzel Havalar
07. Hicret
08. İçkiye Benzer Bi Şey
09. İstanbul Türküsü
10. İstanbulu Dinliyorum
11. Karanfil
12. Karmakarışık
13. Kitabei Sengi Mezar
14. Kuşlar Yalan Söyler
15. Mahallemizdeki Akşamlar
16. Ölüme Yakın
17. Sevdayamı Tutuldun
18. Son Türkü
19. Söz
20. Tren Sesi
21. Yalnızlık Şiiri
22. Yaşıyormusun
23. Zilli Şiir

http://www.turkboardmusic.net/showthread.php?t=63179

Adres üstte var albümü görebilmek için indirebilmek için iki dakika üye olunuz, korsan için bir numaralı müzik sitesidir turkboard. Gerekli yasal uyarıyı yapmış zaten orada. Öğrenci milleti parası olmayan arkadaş müzikten sanattan uzak kalmasın.

NOT: Turkboard saçmalamaya başlamış, ancak google veya müzik market arama taramaları ile albüme ulaşabiliyosunuz.

İnternet Alemi ve Caguta


İnternet alemine "caguta" diye bir nik ile giriş yaptım o gün bu gündür bu isimle takıla geldim, herhangi bir anlamı yok kelime olarak cagutanın. Kafadan uydurduğum birşey sadece, neyse nette ben kimim gibisinden şöyle diyeyim:

http://caguta.deviantart.com/
http://www.lastfm.com.tr/user/Caguta
http://cagulata.sosyomat.com/

gibi...

Üstteki resim de bobilere yaptığım yegane iş.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Kızımıza Yuva Arıyoruz

Kırma bir van kedisi olan kızımız gece'nin oğlumuz Noa ile birleşmesinden doğan üç yavrudan biri tekir oldu :) hali hazırda evimizde 3 kedi olduğundan küçük kızmızı vermek durumundayız, kendisi çok oyuncu olmakla birlikte pek de zeki bir kedidir :)

Kardeşleri van olunca çabucak yuva bulabildiler ancak bu fırlama şuan bizimle birlikte.

İşte bir iki fotoğrafı:



14 Haziran 2009 Pazar

Zamanında İzlenen Filmler

Eskiden bol bol takıldığım bir forum vardı oraya izlediğim filmler ile ilgili kısa kısa birşeyler yazmışım buraya alayım dedim:

Etz Limon / Limon Ağacı

İsrail - Alman - Fransız ortak yapımı bir film, Filmin kısaca konusu:

Filistinli bir hanım ablamızın babasından kalan yıllardır limon yetiştirip geçimini sağladığı bahçesinin yanında bulunan eve, yeni israil savunma bakanı taşınır ve güvenlik gerekçesi ile bahçedeki ağaçların sökülmesini ister, ablamızda bu işi mahkemeye taşıyarak hakkını aramaya çalışır. Hikaye böyle gelişir ve bişeyler bişeyler olur.

imdb

Resident Evil: Degeneration

Resident Evil serisinin son filmi sandım indirdim, değilmiş oyun karakterleri ile animasyon bir film yaratmışlar, gayet başarılı görsel açıdan ancak konu devam niteliğinde olmadığından beklentilerimi karşılamadı.

imdb

Water Lilies

Fransız filmiydi yanlış hatırlamıyorsam, gay bir kızın iki ayrı arkadaşına bakışı ilişkileri felan fistan, izlenir.

imdb

4 months 3 weeks 2 days (4 luni, 3 saptamâni si 2 zile)

Romanyada 80li yıllarda kürtaja bakış olayı, bir kız ve arkadaşının yasadışı kürtaj meselesi için yardımları, birsürü ödül almış deyi izledim ama çok da beğenmedim açıkçası.

imdb

All the Invisible Children

8 yönetmenin 7 filmi, hepsi çocuklarlar hakkında dramatik filmler, aralarında çok başarılı olanları olmakla beraber vasat olanlarıda var tabi. John Woo ve E. Kusturika'nın filmleri favorilerim oldu.

imdb

Stranger Than Fiction

Sinema siteleri gibi tanıtım yaparsam;
Bir adam hiç tanımadığı bir roman yazarının karakteri olduğunu farkederse ne olur, coming soon in theatres.
Konu bu efektler filan gayet hoş, başrol oyuncusu tam hatırlayamadım Woody Allen'ın bir filminde de başrol oynuyordu.

Birde belirteyim son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden.

imdb

İnat Hikayeleri

Tuncel Kurtizin başrol oynadığı 3 anadolu hikayesi anlattığı düşük bütçeli güzel bir yapım, izlenir.

Death Proof

Tarantinonun son filmi galiba güzel izlenecek bir film olmuş, tarz aynı tarz

imdb

[Rec]

Yahu ne gergin bir film, senaryo çokta oricinal değil ama, çekimler falan gergin bi ortam yaratıyor. Resident Evil hesabı zombiler falan ısırıyo ısırdığı falan zombi oluyo hesap kitapları. Sürekli "ısırıldım! beni bırakın kaçın ülen" nidaları duysakta bir residentten daha gerici. Hikaye kısaca şöyle bi hatun var gasteci itfaiyede çekim yapıyo gece vardiyası deyi, sonra bi olay oluyo itfaiye çağırılıyor, bunlarda atlıyolar beraber gidiyolar, sonra bi bakıyolar olaylar bişeylere sarıyo. Gerilim tırmanıyor falan. Açıkları olsada fena değil senaryo. Gerçekçi çığlıklar çekimler falan. Bana en orjinal kısmı kamera çekimleri geldi tek kamerayla işi bitirmek olayı var.

imdb

Idiocrasy

2550 küsür yılına gidiyoruz ve evrimin zekayı değil üremeyi desteklediğini görüp, o yıllarda insan zeka ortalamasının iyice düşmesi sonra geçmişten gelen sıradan elemanın süper zeki kabul edilmesi falan filan, eğlenceli bir film. Lost'un Jack Shepperdı başrolde.

imdb

The Girls Life

Pornocu bir ablanın hayatı, sonra hayatını sorgulaması, çok tavsiye edemeyeceğim.

imdb

Narnia Günlükleri

Sonunda izledim açıkçası pek beğenemedim, bilemiyorum oyuncular mı kötü oynuyordu, senaryo iyi ama kullanamamışlar gibi.

imdb

Sis Ve Gece

Son zamanlarda izlediğim en iyi türk filmlerinden biri, çok güzel bir polisiye olmuş, Türkiyede böyle polisiyeler olduğunu bilmiyordum. Tavsiyemdir.

imdb

Mavi Gözlü Dev

Yoruldum yorum yapamayacağım, çok iyi güzel bir film olmuş, bu da tavsiyemdir. smile.gif

imdb

Sıfır Dediğimde

Senaryo idare eder ama oyunculuk çok fena be arkadaş, fantastik olucanız tamamda çok özenti oyunculuk, sanki şey havası var bunlar yabancı oyuncuymuşta türkçe dublajı verince oyunculuk bozulmuş havası. thumbdown.gif

Ages Of Lulu

İzlemeyen bişey kaybetmez izleyen çok şey kazanmaz gibi bi film.

imdb

Mongol

Moğol hükümdarı Timuçinin çocukluğundan başlayarak öyküsünü anlatıyor, klasik öyküler gibi değil, nasıl toparlandığını ve eşine verdiği önemi anlatıyor, çok hoşuma gitti özellikle savaş sahneleri (az da olsa) çok iyi çekilmiş.

imdb

Monsieur Ibrahim Et Les Fleurs Du Coran

Ömer Şerif'in fransada yaşayan bir türkü canlandırdığı hoş bir film olmuş, fransanın müslümanların hepsine arap diye bakması falan filan sonra biraz tanıdıkça bir musevi çocuk bakkal ibrahim bey ile kanka oluyor sonra ibrahim ona türkleri, müslümanlığpı ve anadoluyu anlatıyor...

imdb

Zeitgeist: The Movie

İnsanları uyandırma amaçlı filmlerden. Klasik bu böyledir filmlerinden çok daha iyi.

Bölüm bölüm söylenen yalanları anlatıryor, ilk bölümde hristiyanlık yalanını muazzam anlatmış, sonra 11 Eylül'ün arka planını inandırıcı belgeler ve tanıklarla anlatmış, ABD nin neden her savaşta parmağı olduğunu vs vs.. gibi konuları anlatmış, tavsiye ederim. Güzel bir belgesel.

imdb

Henry And June

Yazar Henry Miller'ın hayatının bir kesimini bir arkadaşının gerçek öyküsünden yola çıkarak filmleştirmişler. Muazzam ötesi bir film olmamakla birlikte, izledikten sonra pişman olmayacağınız filmlerden.

Filmde şöyle bir cümle vardı aklımda kalan;

"Seksin ahlaksızlık olduğunu söylüyorlar oysaki insanoğlunun tek ahlaksızlığı savaştır."

imdb

Şimdilik bu kadar.

Saltillo - Ganglion

Bu album elime nereden geçti bilmiyorum, ama bir süredir arşivimin sanal tozlu raflarında keşfedilmeyi bekliyormuş, bir haftadır hergün, sürekli, sıkılmadan dinliyorum, elektronik öğelerden rahatsız olmayanlara tavsiyemdir. Gerçek seslerin, elektronik ile birleşmesi daha ne kadar güzel olabilirki. Yok yok abartmıyorum gerçekten öyle.



Bu ekşiden yorum sayfası:
Saltillo

Bu LastFM:
lastfm.com.tr/music/Saltillo

Ha bu arada bu tarzda pek dinlemezdim o yüzden pek bilemiyorum ama tripop diye etiketlenmiş.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Quest For Fire

1981 yapımı bu filmde pre-historik döneme gidiyoruz. Ateşin henüz insan tarafından yakılamadığı, orman yangını gibi doğal yollardan elde edilip (nasıl doğal olur orman yangını diyenler azıcık bir düşünsün) özel kaplarda saklandığı bir dönem bu. Neandertal kahramanlarımızın kabilesi mutlu mesut yaşarken başka bir insan türü tarafından (ki bu tür gorillere daha yakın) saldırıya uğrarlar ve kabilenin büyük bir kısmı yok olur. Kaçabilenler bir yerde buluşurlar ancak ellerinde artık ne kalacak bir yer ne de ateşleri vardır, tüm güçlerini yitirmişlerdir, yaralıları vardır. Sonra kabile içinde güçlü üç erkek çıkıp ateşi aramaya başlarlar. İşte filmin isminin geldiği yer. "Quest For Fire"

Şimdi bu filme beni hayran bırakan noktalara kısaca değineyim; Öncelikle görsellik inanılmaz dönem muazzam yansıtılmış, tipler, kıyafetler, konuşmalar... (filmde hiç konuşma yok yani anlayabileceğimiz dilden yok kendi aralarında seslerle anlaşıyorlar) Hikaye boyunca çeşitli insan kabileleri ile karşılaşıyorsunuz, kabile derken insan çeşitliliğinden bahsediyorum homo-sapien, homo-erectus, neanderthal vs gibi. (bunlar isimlerini bildiklerim filmde bunlar var demiyorum) Film ne kadar bilimsel bilemiyorum henüz araştıracak vaktim olmadı ancak geçenlerde izlediğim BBC yapımı "Walking with Caveman" ve Cem Yılmaz yapımı AROG izlemiş olarak gayet ikna edici buldum.

Kelimenin özü ben izledim çok beğendim günlerce etrafımdaki insanlara anlattım durdum, sizde izleyin. Bana inanmıyorsanız iron maiden'a inanın adamlar filmden coşup şarkı yapmış.

IMDB Şöyle demiş bu film için:
User Rating: 7.4/10 5,143 votes
Director: Jean-Jacques Annaud
Writers: Gérard Brach (screenplay) J.H. Rosny Sr. (novel)
Release Date: 12 February 1982 (USA)
Genre: Adventure | Drama
Tagline: A Science Fantasy Adventure.
Plot: This story takes place in prehistoric time when three prehistoric tribesmen search for a new fire source.
Plot Keywords: Prehistoric | Fire | Tribe | Mammoth | Trio
Awards: Won Oscar. Another 10 wins & 7 nominations

imdb.com bağlantısı

Kendi Sıfatsızlığını Seven Adamın (KSSA) Söyledikleri

KSSA ile bir buluşmamızda biraların gelişinin hemen ardından o güleç adam bir anda durdu. bekledi bekledi... ve konuştu ilk yudumunu almadan birasından...

Söyleyeceklerim özneldir tartışmaya açıktır isteyen buyursun fikir belirtsin dedi;

Sonra devam etti kendi ağzından şöyle;

Toplumda bir yerlere gelmek maksadı ile sıfat alıyorum hayattan, sıfat kazanaya çalışıyorum ilişkilerden...
Dağcı, bisikletçi, dalgıç, ressam, mühendis vesaire...
Bütün bunlar olmasa...
Bu somut sıfatlardan öte birde soyut sıfatlar var bende...
Konuşkan, arkadaş canlısı, hayvan sever vesaire...
Bütün bunlar olmasa...
Bu sefer somurtkan, yabani, boş beleş adam sıfatları yapışacak istemsizce beni tanımlayan adam isminin başına... Sonuç olarakta "yalnız" sıfatının tamlayıcısı olacağım ve kendime mutsuz sıfatını layık göreceğim.

"Mutsuz adam" olacağım!

Ama ben hem sıfatsız hem mutlu olmak istiyorum.

dedi ve bütün bunları söylememiş gibi tekrar o sevecen, arkadaş canlısı kişiliğine geri döndü, birasından bir yudum alışını takiben.

30.10.08 / Perşembe / Bir Ders Vakti

11 Haziran 2009 Perşembe

Birinci Gün

Sabah sensiz uyandım, kaltım dışarı çıktım mal mal boş bakışlarla sokağı dinleyerek tünele doğru yollandım, geçerken yapı kredi sanat galerisinde enki bilal sergisi gözüme çarptı kahvaltıdan sonra gelip gireyim ddim kendi kendime tünele doğru giderken duygusaldım müzikler içimi acıtıyordu, yürüdüm yürüdüm, önce rus konsolosluğu tabelasını okudum ardından neofly mağazası dikkatimi çekti, yolda yürüken markizi aradı gözlerim, göremedim ucuza kahvaltı yaparım dedim içimden bulamadım, tünel kafede sınırsız kahvaltı 7 lira idi, pahalı geldi girmedim, yürüdüm geçerken isveç konsolosluğu dikkatimi çekti, yürüdüm sonra tarık zafer tunayadaki filmi gördüm "ben x" girsemmi acaba diye düşünürken seans saatlerine baktım en erken 14:00 da olduğunu görüp hemen vaz geçtim zira 14te ubuyu açmam gerekti, kafamaı oyalama amaçlıydı zaten sinema, sonra yürürken simit sarayına gidip simit sandviç alırım diye düşünürken yanlışlıkla çaycıya doğru yöneldim, son anda farkedip yönümü simitçiye çevirdim, iki kişinin önünden hızla çok yakınından geçtim, çarpma korkusu yaşadım, simit sandviçimi aldım iki seçeneğim vardı kepek ekmeğe normal simite normalini seçtim, daha iştah kabartıcı duruyordu, beyaz peynirli olsun istedim ama kaşarlı gibi duruyorlardı neyse başkja seçenek arayacak vaktim yoktu zira yarım saat içinde ilaçlarımı almam lazımdı, simitimi alıp kasa diye çay ocağına yöneldim çalışan uyardı bana ödeme yapıyorsunuz diye, geçen akşam ubudan kalan yırtılıp bantla birleştirilmiş parayı uzattım zira dünkü ciroyu bankaya yatırmıştım ancak bankamatik kabul etmez diye denemeden hükme varmış 5 lirayı cebimdeki para ile değiştirmiştim. Parayı verdim para üstünü aldım, çaycıya doğru yöneldim küçük taburelerin olduğu bölge güneşsizdi üşürüm diye masalara oturdum, ilk değil ikinci masanın 4 sandalyesinden duvar tarafındaki sandalyesine oturup bir büyük çay söyledim, çayımı beklerken iett'ye ait personel otobüsünü yanaştırmaya çalışan şoförü izledim, çayım geldi, simidimi açtım ve farkettimki içindeki peynir kaşar değil hafif sarı renkte beyaz peynirmiş. Simidimi yedim çayımı içtim, çayımın sonunu ilaçlarıma sakladım, ilaçlarımı da çay yardımı ile içtikten sonra bardağımı ve çöpümü alarak ücretimi ödemeye gittim, cebimde simite verdiğim paranın üstü 1.5 lira ve tüm 20 tl vardı umarım 1.5 tldir diye düşünürken 2 tl olduğunu öğrendim 2 tlyi verdim ve bir onluk bir beşlik üç tanede biri yeni olmak üzere 1 tl aldım. dönüş yoluna geçtim yavaş yavaş ubuya doğru yöneldim giderken, o senin çok beğendiğin tünele giderken de dikkatimi çeken, içinde noter olan o han'ı gördüm, girsemmi diye düşünürken neden bilmem cesaret edemedim içeri girmeye sanırım kafamdaki gizemi korumasını istedim yada belkide seninle keşfederiz diye düşündüğümden, nedenini tam olarak bilmiyorum, dönerken türksel binasının orada aklen sanırım biraz engelli çok kibar bir adam bana selpak alırmısınız dedi, teşekkür ettim almayacağımı söyledim, peki kolay gelsin dedi, neden bilmem çok vurucu geldi o söz, keşke alsaydım yardımım olurdu diye düşünürken çok sağol sana da kolay gelsin dedim. o sırada yapı kredi sanatın önüne geldiğimi gördüm içeri girip enki bilal sergisini gezeyim dedim, güvenlikten geçerken çantamı x-ray cihazına koydum telefonlarımı çıkarmaya çalışırken bir çocuğun telefon kulağında geçtiğini ve güvenliğin önemsemediğini görünce vazgeçip x-rayden geçtim, sergi ikinci katta idi, hızlıca gezip biraz enki bilalin çektiği videoyu izleyip ki video baş döndürücü idi, sergiden çıktım ve tam karşı salondaki saat sergisini görüp içeri girdim, saatin tarihinden ve osmanlı dönemi saatleri işlemişler sergide, içeride geçirdiğim zamanı hızla es geçiyorum, sergiden çıkıp galatanın orada saatime baktım henüz 11.50 gibiydi urbana gidip bir çay içeyim dedim, gittim girişte sağda kalan iki koltuktan duvar dibindekine oturdum arkamı duvara verdim, uzun saçlı zayıf arkadaş menüyü getirdi, aslında amacım çay içmekti ancak menüyü incelerken esspresso ve çayın aynı fiyat olduğunu (4 tl) farkederek fikren espressoya kaydım, kafamda büyük fincanda bir içecek varken ufacık bir bardakta kahveye benzeyen birşey geldi, ilk defa esspresso içecektim, ilk yudumu aldım, daha önce ekşi sözlükte çok acı olduğunu okumuştum, ancak deneyimleyemediğin gerçek senin için gerçek değildir misali, ne kadar acı olduğunu farkedip şeker koydum biraz, ancak ikeadan alınan ubuda da aynısını kullandığımız şekerliğin çok akıtması üzerine biraz fazla tatlı oldu sanırım. neyse espressomu yudumlarken bilgisayarımı çıkarıp ki çıkarmadan önce wireless olup olmadığını öğrendim, varmış, ubu ile ilgili dökümanları yapmaya koyuldum, o sırada aklıma sen geldin acaba beni dediğin gibi heryerden silmişmiydin, yok yok seni kandırmayayım, asıl amacım buydu bilgisayarı çıkarırken, baktım silmişsin, bende in a relationship olan statumu single olarak değiştirdim, beni bloklayıp bloklamadığını merak ederek arama yaptırdım, soyadını yanlış yazınca kimse çıkmadı blokladın sandim sonra hatamı farkedip düzelttim ve aramada toplam 68 ortak arkadaşımız olduğunu gösteren senin arama sonucunu gördüm fotoğrafına baktım üzüldüm, neyse ubu dökümanlarına döndmüşken mesajını farkettim, mesajını cevapladım sana bir söz verdim, sonra senden bir mesaj daha geldi onu cevaplamadım zira söz vermiştim. bana çok kızdığını yazmıştın, bu arada çaprazımda oturan aralarında fransızca konuşan ancak garson ile kırık türkçe konuşan iki kişi dikkatimi çekti salata söylediler, biri kadın biri erkek idi, kadın kıvırcık uzun saçlı ancak kabarık olanlardan değil bukleli olanlardan, orta yaşlı fransız olduğunu düşündüğüm bir kadın idi yüzünde kırışıklıklar vardı, adam ise kısa yer yer beyazlaşmış ancak gür saçları olan yine orta yaşlı sanırım 40 civarı idi. neyse işime dalarak ubu için dökümanda yeralmasını istediğim yazıları yazdım, bu arada çaprazımdaki çif bana daha yakın olan diğer masaya geçtiler, adam salatadan soınra birde makarna söyledi, yanınada su, garsonun getirdiği su cam depozitolu şişede eskilik kokuyordu, çok hoşuma gitti ubuyada almalıyız diye düşündüm, uzun saçlı garsonu çağırarak bir çay birde su söyledim, bu arada aklımın bir ucunda hep sen vardın, ama başka şey düşünmek içimin acımasını engelliyordu, çayım geldi düşündüm ki biz ubuda bu çayı daha güzel veriyoruz, sonra suyu inceledim üzerindeki yazıları bilgisayarımın masaüstündeki notlar.txt dosyasına kaydettim, düşündümki giderken garsona nereden aldıklarını sorabilirim. ve giderken sordum önce tuvalete uğradım asansör kapısını andıran tuvalet kapısını zorladım ancak açılmadı o sırada diğer tuvalet açıldı ve bir bayan çık tı baktımki bayan erken wcleri diye bir tabela yok o tarafa geçtim işimi gördükten sonra hesabı ödemeye koyuldum anca hesabı alan hoş bayan bana bilgisayardan hesap açılmadığını farketti ve ne içtiğimi sordu, söyledim 9 tl hesap verdim ve suyu nereden aldıklarını sordum, öğrendim, telefonunu cüzdanımdan çıkardığım bir kartvizitin üzerine yazdım, ve urbandan 2ye doğru ayrıldım, değişik hissediyorurdum boşlukta gibiydim, yalnızdım, ubuya vardım temizlik yaptım bol bol,tuvaleti temizlerken o mesajı attın bana kısa net bir hayır cevabını geri yolladım sana, sonra fatih geldi konuştuk, sergi için yaptığım flyerı basmıştı güzel olmuştu hoşuma gitti gururum okşandı, hemen masalara birer tane koydum, sonra yasin geldi, sonra sen gelmedin, 80ler partisi tahmin edeceğin üzere kötü idi pek rağbet görmedi zira pek duyurmadık, neyse biraz görkemle biraz hakanla biraz ezgi ile konuştum, sonra 23.03te ilaçlarımı aldım farkettimki ilaçlar beni mal gibi yapıyordu, dengesizdim, dikkatsizdim. 24 gibi eve gitmeliyim diye düşündüm ciroyu sayıp, çöpü alıp dışarı çıktım, çöpü, Y_London mağazsının önündeki çöp birikintisinin yanına koyarken çöplerde karton arayan kağıt toplayıcısına baktım ve yoluma devam ettim, akbilimi ubuda unutmuştum geri dönmek zor geldi, dönmedim, zaten saat 12yi geçmişti aylık bir işe yaramayacaktı gerçi içinde cansuyu almaya gittiğimizde cansu için doldurduğum 10 tl vardı, ancak zaten çift bilet düşecekti. Sarı dolmuşlara bindim, binenlerden biri tüm 100 tl verdi, ben 5 tl verdim, şoför para üstünü vermekte zorlandı, beşiktaşta indim motora binip üsküdara geçtim, eve geldim, sabah urbanda aklıma gelen bu günü yazayım fikri bilgisayarı açınca somutlaştı ve bu aşırı ayrıntılı yazı ortaya çıktı, bilgisayarı neden açtığıma gelirsek senden bir mesaj varmı diye merak ettiğimden, gelmemiş sorun değil. bekliyorum.

Ayrılığın birinci gününde ne olduğunun farkına varamama durumunu anlatmaya çalıştım zamanında.

10 Haziran 2009 Çarşamba

Absürd bir zamanda aklıma gelen düşünceler silsilesinin monitördeki denki

Dedim ya absürd zamanda aklıma geldi e kağıt bulamadım tabi bende bana alınan doğum günü hediyesinin kağıdının desensiz beyaz kısmına yazdım unutmayayım deyi.

Boğaz hakkında yazmak istiyorum...
Şöyle başlayayım İnsanlar neden boğaza düşkündür... hmm...
bir saniye yanlış oldu boğazla ilgili kalıp bir deyime benzer cümle kurarak okuyucunun kafasında yemek yeme organlarından biri olan boğaz imgesini oluşturdum. Yanlış yaptım tabi.

Bir saniye bekleteceğim...

Şimdi TDK'ya baktım şöyle imiş ilk anlamı;

is. 1. Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak:
ancak ben 7. anlamında kullanacağım;

Şunu yani;

7. coğ. İki kara arasındaki dar deniz.

Velhasıl uzun lafın kısası insanlar coğrafi boğazları - bundan sonra yazının kısalığı ve özlüğü açısından sadece boğaz diyeceğim - neden severler, neden şehirler kurarlar boğaz kenarlarına, neden trilyonlar dökerler boğaz manzaralarına... Çünkü;


Deniz sonsuzluktur yüzyıllardır insanların kafasında - daha bir kaç yüzyıldır biliyoruz bir sonu olduğunu ve bu kadar hızlı evrimleşemiyoruz - ve insan sonunu bilmediğinden, sonsuzluktan korkar içgüdüsel olarak oysa boğazlar öyle değildir baktığında herzaman sonsuz görünen o deniz artık sonsuz değildir, sonunu görürsün, korktuğun o sonsuzluk yoktur artık, endişe kalmamıştır artık, işte budur boğazlarıın kıymetli olmasının sebebi, stratejikmiş, coğrafi konummuş... bunlar hikaye.

Ha diyorsanız ne saçma yazı bu, derimki size "belkide böyle"

Sayısız ihtimallerin biri de bu.

Düşüncenin gelişi aylar önce / yırtmaca kağıda yazışım 26.10.08 Akşamı bir partide (bende partiden sıkılanlardandım)

Basit Bir Adamın Yazıları Bunlar


Hayatı mümkün olduğunca basitleştirmeye çalışan şu geçici hayatımın buradaki paylaşımıdır bu yazılar, ne edebiyat ne de nitelikli bilgi. Aklıma gelen, sağdan soldan gördüğüm, yaşadıklarım sadece. Çünkü öğrendimki basit yaşamak gerekiyormuş, huzur arayanlar boşuna karmaşıklaştırıyorlarmış hayatlarını mevzu basitlikteymiş.

Önce bir plan yaptım geçen gün, sonra planladığımdan daha güzelini gördüm onu yaptım. Kafam rahattı; Daha güzelini bulamasam bile zaten bir planım vardı.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...