25 Kasım 2009 Çarşamba

statü endişesi...part 1


Peyote'de
bira,
şarap,
golden virginia...
tanır gibicesine
samimi,
ortak paydada
herkes...
tanıştığım ve
ismini şu an
ve o an
hatırımda
olmayan arkadaşın
tavsiyesi
üzerine aldım
bu kitabı;
Alain de Botton
beyefendi...
Statü Endişesi



Kişinin dünya üzerindeki yeri ve önemi üzerine kaygısı, nedenleri ve çözümleri üzerine lafı uzata uzata değinmiş arkadaşımız. sıcağı sıcağına yazmak istedim daha bitirmeme rağmen.

Yaptığımız herşeyin toplumda iyi yer edinme arzusuna bağlı olduğunu bize tekrardan hatırlatıyor. belkide kendimize söylemeye korkuyoruz ve bunu saklamak için var olanı türlü kılıflara sokuyoruz: narsistiz... kendimize olan sevgimizden dolayı başkalarının sevgisini ve ilgisini kazanma arzusu... ve bunu çocuklukta annesinden gördüğün karşılıksız ilgiyi ve önemi, büyüyünce
karşılıksız olarak koruyamaması üzerine girdiği endişeden besliyoruz... ve kendimizden çok iyi olan kişilerin değil, kendimizle denk kabul ettiklerimizin başarısının yarattığı hırsla statü kaygısına kapılıyoruz. diyor sayın arkadaşımız Alain

Kitapta karşılaştığım ve çok etkilendiğim bir reklam metni var:
"paranın satın alabildiği herşey onun. dünyanın en zengin kadınının satın alacağı elektrik süpürgesi, herhangi bir kadının, üstelik yalnızca 4.50$'a satın alabileceği elektrik süpürgesinden daha iyi olamaz...işte The Hoover: sizi sahip olmanın gururunu, pahalılığın bedeli olmaksızın yaşatabilen ev aleti"


şimdilik bu kadar söyleyeceklerim, belkide hep bu kadar da olabilir.

fecese(asit adam)



The Man From Earth

Yüz yıllardır hatta bin yıllardır yaşadığını iddia eden bir adamın varsayımlar ile bu iddiasını bir grup akademisyene anlatması üzerine kurulu bir film.

Gayet sade bir mekan, hatta olabildiğince sadeleşen bir mekan, bir kaç insan ve mükemmel kurgulanmış bir hikaye. Bir buçuk saate yakın sürüyor, fakat hikayeye o kadar kaptırıyorsunuz ki bir anda bitiveriyor sonra hemen internete girip bakıyorsunuz devamı var mı diye ama malesef henüz yok.

Sanırım filmin en çok görsel efetk kullanılan kısmı afişi:


http://www.imdb.com/title/tt0756683/

ekşide yorumlar

16 Kasım 2009 Pazartesi

into the wild


izleyip gaza geliyor insan ama çoğunlukla bunalıma giriyor, çünkü çoğu insan aleksandır süperberduş kadar cesur olamıyor. güzel film vesselam.

bilmeyen için:
http://www.imdb.com/title/tt0758758/
Ekşide Into The Wild



Society
Oh it's a mystery to me.
We have a greed, with which we have agreed...
and you think you have to want more than you need...
until you have it all, you won't be free.

Society, you're a crazy breed.
I hope you're not lonely, without me.

When you want more than you have, you think you need...
and when you think more then you want, your thoughts begin to bleed.
I think I need to find a bigger place...
cause when you have more than you think, you need more space.

Society, you're a crazy breed.
I hope you're not lonely, without me.
Society, crazy indeed...
I hope you're not lonely, without me.

There's those thinkin' more or less, less is more,
but if less is more, how you keepin' score?
It means for every point you make, your level drops.
Kinda like you're startin' from the top...
and you can't do that.

Society, you're a crazy breed.
I hope you're not lonely, without me.
Society, crazy indeed...
I hope you're not lonely, without me
Society, have mercy on me.
I hope you're not angry, if I disagree.
Society, crazy indeed.
I hope you're not lonely...
without me.

15 Kasım 2009 Pazar

ankara kedisi tarafından verilen hayat dersi

Dün gelirken bir çocuğun kediler üzerine koşarak korkutmaya çalışmasını görmek çocukluğumda yaşadığım bir olayı hatırlattı bana, 91 yada 92 yılıydı sanırım akraba ziyareti gibi bir mevzudan ötürü ankarada bulunmaktaydık, neyse sahne şöyleydi; Babamın Ankarada bir apartmanın önüne parkettiği 76 model, beyaz,opel record marka arabası içinde siyah beyaz tüylü kılıf takılı arka koltukta, tek başıma oturuyordum, annem babam yukarıda akrabalarımıza çıkmıştı ben onları arabada bekliyordum, ablam neredeydi bilemiyorum, arka kapı açıktı, bende ayaklarım dışarıda bir şekilde oturuyordum, kedileri görünce arabadan indim ve tıpkı dün gördüğüm çocuk gibi onları kaçırmak için üzerlerine ilerledim bir ikisi kaçtı fakat içlerinden biri (ki tipi halen aklımda koca suratlı sarman kedi) tıslayarak üzerime yürüdü, ne olduğunu anlayamayan ben gerisingeri arabaya koşarak kapıyı kapattım, kalbim gümgüm atıyor annemin ördüğü mavi-beyaz-kırmızı süveter üzerinden belli oluyordu sanki. O günden sonra kedilere karşı daha bir ihtiyatlı davranmaya başladım. Sonraları arayı yumuşatarak bir sarman bile evlat edindim.

Çocukların bile kendinden güçsüzleri ezmeye çalışıyor olması içgüdüsel midir, yoksa kültürümüzün bize sonradan yüklediği bir güdü müdür bilemedim.

5 Kasım 2009 Perşembe

MSA: Macerayı Seven Adam: 2 Numara

Dün bostancı taraflarından üsküdara gelmek üzere yaklaşık 30 dklik beklemeden sonra nihayet 2 numaraya bindim. Otobüs bir anda kalabalıklaştı, ön taraf dolunca şoför arka kapılardan da almaya başladı. Neyse ilerliyoruz, köprü yoluna çıktık, sonra arkadan bir genç ön tarafa bağırdı, 4 tane akbil yollamıştık gelmedi hala! Kimseden ses yok, sonra şoför yanı muavini dedi ben gönderdim hepsini, gönderdin göndermedin derken bir kargaşa! Sonra bu muavin "ben emekli polis memuruyum, çıkarın verin yoksa çekerim karakola" dedi. Benim içimdeki MSA burda ortaya çıktı bir işim vardı fakat önemsizdi, bu daha heyecanlı geldi. Muavin öyle deyince millet daha bir heyecan, daha bir kargaşa oluverdi. Tabi halk sorunu çözmeye çalışmak yerine (en azından yerlere bakmak, belki düşmüştür) sorumlu aramaya başladı; - hep arkadan aldın diye oldu, şoförün hatası - göndermeyeydi bu kalabalıkta sizin hatanız vs vs... Muavin daha yüksek sesle ayıp ya bakın çekiyorum karakola derken, bir de baktık rotadan çıkıp polis karakoluna gidiyoruz, neyse gittik orada polis dedi biz ilgilenmiyoruz şu karakola gidin. Şoför o karakola yönlendi ama bu sırada bir teyze bağırmaya başladı "ben yurt dışına gidicem sizin yüzünüzden uçağımı kaçıracağım" Böyle bir kelebek etkisi ile tepkiler büyüyünce ilk durakta kapılar açıldı. Bir macerada burda sona erdi. İçimden yükselen bizi karakola götürecekler tek tek arayacaklar mı lan acaba sorusu havada kaldı.

Bir de hayatımın monotonlaşmaya başladığını ufacık bir olayın bile içimde nasıl bir heyecan yarattığını farkettim. Şu smiley beni anlatacak sanırım :S

1 Kasım 2009 Pazar

19. Yüzyılda Dikizleme Endüstrisi

Şu sitede gördüğüm kadarı ile fotoğrafın halk arasına inmeye başladığı dönemde, porno endüstrisinin ilk adımlarıda atılmaya başlanmış. Bir amerikan firması 1893'te "drop card machine" diye bir aygıt piyasaya sürmüş, girişimcilerde 3 boyutlu fotoğraf gösterme iddiası olan bu makineye erotik fotoğraflar yükleyerek bu işi ufaktan endüstriye dönüştürmeye başlamışlar.
Tabi bu işin erotik fotoğrafsız versiyonu da bulunmakta.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...