31 Ağustos 2009 Pazartesi

Konsolosluk Vol.2

Pazar günü erkenden kalktım, saat 08.03 idi. Yaklaşık 2 - 2 buçuk saat nette takıldıktan sonra, tekrar yattım, kalktığımda saat 2 olmuştu tembellik işte, halbuki bu gün ankaraya gitmem gerekiyordu, serhatı arayıp ben geliyorum demem gerekiyordu, zira iki hafta önce serhat ile böyle konuşmuştuk. Neyse trenle gideyim ucuz olur triplerinde bulunmamdan dolayı direk TCDD nin sitesini kurcaladım yıllardır kullanmadığım hatta kendim için hiç kullanmadığım hesabımın şifresini mailime yollattıktan sonra, biletin kalmadığını gördüm, halbuki var yazıyor neyse işte bir şekil alamadım, saatlere bakıp kapattım, dedim haydarpaşaya gider oradan alırım biletimi.

Evcenek kahvaltı olayına girdikten sonra, şiş göbeğimi ovalarken fcs ve afro eve geldi bisikletleri ile. Şu olaya katılmışlar bir önceki gün:

http://www.criticalmassistanbul.org/

Derken taksime gitme mevzusu aramızda vuku buldu iyi bari beraber çıkalım bende ordan haydarpaşaya giderim derken kendimi gümüşsuyu otobüs acentelerinin orada buldum. Neyse yine metro seyahatten alınan bir biletle ankaraya gitme olayını kesinleştirdim. Saat 19 idi. daha çok saatim vardı arkadaşları arayıp yanlarına gittim. Urban'da geçirilen uzun vakitlerin sonunda acenteye doğru yollandım. Kısa bir servis beklemecesinden ve uzun bir servis yolculuğundan sonra alibeyköy durağına getirildim. Saat 00.15 civarında turluyordu.

Oturup sakince bekleyis sırasında insanların otobüslerini arama telaşını izledim, yanımda oturan iki Capon ablanın konuşmalarını anlamadığım halde anlamaya çalıştım, yinede anlamadım. Otobüsün gelmesine 10 dk kala çiş molası verdim. Otobüs geldi. Binemedim zira otobüsümüzde bir adet taze asker varıdı. Ailesi arkadaşları onu uğurluyorlardı arkadaşın koltuğu 3. sıra pencere kenarındaydi ve abisi olduğunu tahmin ettiğim kişi ona sarılmış ağlıyordu, abisinin sırtını okşayan ve hadi inelim dediğini tahmin ettiğim kişilerle birlikte olunca oradan geçmek mümkün olmayacaktı onların inmesini bekledim. İndiler. Bindim. Saat 00.33 idi.

Ben bindikten sonra asker arkadaş ne ara indi ise anlamadım, tekrardan onu beklemeye başladık saat 00.40 idi. halen kalkmamıştık derken koşa koşa geldi ve bindi. Otobüs hareket halinde iken, terminal çıkışında arkadaşları hoş bir şekil yaparak otobüsün önünü kestiler. iki kişi, iki kişiyi omuzlarına almış ve aralarında türk bayrağı açmışlar ve otobüsün önünü kesmişlerdi. Asker arkadaş yerinden kalkıp şoförün yanında ayakta selam durdu, yaklaşık 1-2 dk arasında kıpırdamadan bekledi, ilginç bir sahne idi. Ve nihayet otobüs kalktı. 6 saat civarı sürecek rahatsız yolculuğum burada başladı, rahatsız diyorum zira siz siz olun 31 ve 32 nolu koltukları almayın (Travego) tam orta kapının arkası oluyor bacak uzatacak yer olmadığından iki büklüm geldim. Mola yerinde inmedim. Uyudum, ruya görüyordum devam ettim, ruyamda ankaraya ulaşmıştık, uyandım halen mola yerinde bekliyorduk. Ankara ulaştım. Saat tam 06.01 idi. 1 dakikalık bir rötarım olmuştu.

Yine aştide oyalandıktan sonra 06.37 gibi ankaraya doğru yollanmak üzere ayaklandım, önce WC olayına gireyim dedim zira bir önceki gün yemeği fazla kaçırmıştım. Yine şakşuka. Tuvalette gereğinden fazla bir sıra vardı fekat el mahkum bekledim. Neyse işimi gördükten sonra ankaray yolunda, servisler şeklinde bir tabela gördüm, e ozaman ne işim var ankarayda diyerek servislere bindim. Bu bir haftadır bende kalan italyan arkadaşın diş problemi yaşaması benide kıllandırdığından hazır ankaradayım bari gideyim GATA'ya dişlerimi kontrol ettireyim dedim. Zamanımda vardı. Sol üst 20lik dişim yamuk çıkıyordu çünkü. GATA servisine bindim. Buraya gelmeyeli neredeyse 10 yıl oluyordu ancak pek bir değişiklik yok. Binayı görür görmez anılarım geldi aklıma. Çok geldim buralara zamanında. Annemle, babamla, amcalarımla... Neyse saat 07.50 civarı idi. Henüz mesai başlamamıştı. Biraz dolaştım pastaneye uğradım bir pohaça ve sıcak! meyva suyundan sonra diş bölümüne geçtim. Kayıt işleminden sonra muayene oldum. Doktor ciddi birşey olmadığını ama istersem çekebileceğini söyledi, kısa zamanda sorun çıkarmayacağını söylemesi içimi rahatlattı seyahatimden bahsedip dönüşte çektirmeyi düşündüğümü söyledim. Zararı yok dedi. GATA'dan ayrıldığımda saat 8e çok yaklaşmıştı, kısa ancak çok sıkıcı, sıcak bir otobüs yolcculuğundan sonra kızılaya geldim, miğdem felaketti, Önce simit sarayı ardından Starbucks tuvaletlerini ziyaret ettim sırayla. Artık ter kokan tişörtümü değiştirdim, yüzümü iyice yıkadım ve kokular süründüm, tuvaletten pür-i pak çıktım. İyice ayılmak için ufak bir esspresso attıktan sonra artık konsolosluğa gidebilirdim. Kızılayda 112 nolu otobüslerin kader sokağının önünden geçtiğini öğrendim, bindim. Kızılaya çok yakın. Yalnız sokağın alt ucunda indiriyor. Biraz yokuş yukarı yürümek gerekiyor, terlememek için yavaş yavaş ancak geç kalmamak içinde hafiften hızlı yürüdüm. (Saçma oldu biraz :) Saat 09.57. Teyzem aradı ne oldu diye, varmak üzereyim dedim kapattım.

Yine iki hafta önceki güvenlik görevlisi tarafından kibarca arandıktan sonra içeri girdim çok gerildim, ya vize alamazsam korkusu alttan alttan bastırıyordu. İçeri girdim, geçen hafta sorularla beni terleten nazik bayana makbuzumu verdim, içeri gidip, elinde pasaportumla döndü. Vizeniz şu şu tarihler arasında geçerlidir dedi. Bir Oh! çektim. Pasaportumu alıp uzun uzun baktım, kapattım tekrar açıp tekrar baktım. Artık rahatladım, tek sorunum uçak bileti şu an. Teyzemi arayıp müjdemi verdim. Otobüs durağındaydım saate bakmadım artık önemi yoktu.

Kızılaya yürümeye karar verdim, oradan biryerden biletimi alabilirdim, zira tahminimce TREK Turizm rezervasyonumu iptal etmiştir. Neden? Çünkü bundan önceki tüm rezervasyonlarımı iptal etti. Yol üstünde bir kafeye oturdum, nete girip rezervasyonuma baktım tam tahmin ettiğim gibi. Neyse cuma gününe aynı fiyata bilet var sanırım onunla gideceğim. Saat şu an 11.54. Ankarada günüm bitmedi plan yapmadım sadece akşam üzeri arkadaşım ile buluşacağım. Dönüşte devamını yazarım sanırım. Şimdilik bu kadar.

23 Ağustos 2009 Pazar

The Schakshuca Experience

Couch Surfing Experience nin üzerine acayip gidecek bir post geleyor. The Şakşuka Experience!

Kaç gündür yapayım yapayım diyordum bir türlü fırsat bulamıyordum, kızarkadaşımda bana yemek yapmıyorsun hiç deyince dedim bugün yapayım bunu bakarsın güzel olur :)

Evet şöyle tarif vererek başlayalım, önce bilgisayardan firefoxa girip google'da şakşuka nasıl yapılır diye aratıyoruz karşımıza çıkan sitelerden şöyle bir alıntı yapalım;


Malzemeler:
- 2 adet küçük küp küp doğranmış patlıcan
- 1/2 adet küçük küp küp doğranmış kabak
- 2 adet küçük küp küp doğranmış patates
- 1 adet küçük küp küp doğranmış yeşil biber
- 1 çay bardağı zeytinyağı
- 1 adet ince kıyılmış soğan
- 3 adet kabukları ve çekirdekleri çıkarılmış küçük küp küp doğranmış domates
- 2 diş dövülmüş sarmısak
- 1 çay kaşığı sirke (ben kullanmadım)
- Tuz
- Sıvı yağ (Kızartmak için)

Malzeme kısmını alıntıları modifiye ederek tamamladıktan sonra tarife geçelim:
(Şimdi aynen yaptığım kısmı yazıyorum hatalı kısımlarıda belirteceğim ki bir dahaki sefere böyle hatalara düşmeyeyim. )

Önce patılcanları kabuklarını desenli şekil keserekten iki ren yaptıktan sonra küp küp doğruyoruz, şimdi burada benim bir hatam oldu küp küp deyince kaça kaç küp abicim diye sordum kendi kendime e yıllardır mühendislik okuyorum sonuçta, neyse ben 1 birimlik küpler şeklinde kestim fekat gördümki bu şekil biraz ufak oluyormuş. bir dahakine 2*2 deneyeceğim. Neyse kestiğimiz küpleri ıslatıp tuzladıktan sonra bekletmeye alıyoruz sanırım acısı gitsin deyi. Bknz. Bu Acıyı dindir.

Bu arada biz patatesleri yine küpletip kenara alalım, ben çok patates koyduğumu düşünüyorum yani iki adet fazla gibi geldi. oranlara göre.

Sonraki adımımız kabak ve biber, bunlarıda yine aynı şekil muameleye tabi tuttuktan sonra soğana geçiyoruz, soğanımızı ince ince kıyıyoruz ve kenara alıyoruz sonrasında domatizlerin kabuğunu incesinden alıyoruz ben 4 adet kullandım fakat bazıları çürük çıktığından yarısını atmak zorunda kaldım yani 3 adet kullandım, domatezin azlığı dikkat çekici idi. Soyulmuş, çıplanmış domatesimizi istediğimiz büyüklükte doğruyoruz. Biberde aynı şekilde. Biber sevmememe rağmen bana az geldi bir sonrakinde 2 adet biber doğrayacağım. Kabak ise çok bereketli çıktı baktım fazla olacak yarısını kullandım, yani yarım kabak kullandım.

Doğrama işlemleri bittince zaten yaklaşık yarım saat geçmiş olacağından patlıcanımızı tuzundan arındırıp suyunu süzebiliriz.

Şimdi şu sırayla pişirmeye başlayalım.

Ayçiçek yağında, önce patatesi, sonra patlıcanı, sonra kabağı, sonra da biberi kızartalım. (Bende ayçiçek yağı bir hayli az olması yemeğin oluşumunu olumsuz etkiledi bunu da belirteyim)

Sonra tenceremize 3/2 bardak zeytin yağını boca edip soğanları hafifçe kızartalım, kıvama gelince üstüne doğradığımız domatesleri ilave edelim. (tarifte olmamasına rağmen ben çok az domates salçası da ekledim) Sarımsak ilavesinden sonra biraz karıştırarak pişirelim, sonra kızarttığımız ürünleri artık karıştırabiliriz, bunları ekleyip üstüne makul (ucu açık bir terim :) tuz ekleyip azcık pişirdikten sonra servis edebiliriz.

Benim şakşuka experience im böyle oldu.

Şimdi gelelim yemek eleştirilerine.

- Parçalar fazla küçük olmuş, yani yemek fazla yumuşak idi.
- Tuz oranı gayet başarılı geldi
- Domateslerin pişme oranı makul, fekat miktar ve doğranma boyutu biraz daha fazla olabilirdi.
- Patatesi azaltmak lazım.

İşte böyle.

Couch Surfing Experience

Şimdilerde pek bir meşhur olan couchsurfing sitesinin bilmeyeni yoktur sanırım, ilk duyduğumda 2005 miydi 2006 mıydı hatırlamıyorum olimposta bir macar ablamız anlatmış, ağzımın suyu akarak dinlemiştim, düşünsene dünyanın istediğin memleketine gidiyorsun orada bedavaya kalıyorsun, bir de kız gidip gördüğü yerleri bir bir sıralayınca eve döner dönmez üye olmuştum bu siteye. Site düz mantık ile şöyle çalışmakta, site aracılığı ile bilimum tipten adam/kadın ile mesajlaşıp gidip evlerinde misafir olup onlarıda kendi evinizde misafir edebiliyorsunuz.
Şimdi yurtdışı gezisine heveslendiğimden günlerdir siteyi karıştırmakla meşgulüm ona buna fütursuzca mesaj atıyorum , bekliyorum cevaplar gelsin cevaplar gitsin fekat bu kadar zormu yahu niye kimse cevaplamıyor, olumlu yada olumsuz :) Diyorum ki acaba gitmiyor mu mesajlarım, şansızım galiba... gidip saçlarımı keseyimde atayım bunu üstümden dedim gittim traş oldum, halk arasındaki tabiri ile kaymak gibi oldum, bakalım bekliyorum atabilmişmiyim kötü şansı, kötü enerjiyi. Gerçi bir adet olumlu geri dönüş var elimde bakalım, bugün estonyaya duyurdum kendimi yarın latvia var, sonra litvanya sonra polonya, sonrasını zamana bırakıyorum. Bu kadar heveslendimde vize gelmezse çatlayacağım ha, yok yok çatlamayacağım doğru gürcistan, azeribayican üzerinden irana kayacağım.

Merak edenler için site(ler)

Bu mevzubahis site:
http://www.couchsurfing.org/

birde bu var:
http://hospitalityclub.org

Birde hitchhiking mevzusu var o da başka bir yazının konusu.

21 Ağustos 2009 Cuma

English Russia



Sizde benim gibi Eski Sovyet düzeninden kalan mevzulara, binalara, arabalara ıvır zıvıra meraklıysanız bu site tam bir hazine.

Kiril alfabesi kullandıklarından Rusya ve civar yörelerden haber almak zordur benim gözümde, ancak bu site adında anlaşılacağı üzere bu yöreden ilginç haberleri ingilizce vermekte.

http://englishrussia.com/

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Konsolosluk

Önceki gece metro seyahat ile ankaraya doğru yola çıktım tahminlere göre altı veya altı buçuk saat sürmesi gereken yolculuğum 5 saat 40 dk sürünce, hava henüz aydınlanmadan aştinin içerisinde buluverdim kendimi, sağa sola gidişler, oyalanmalar birazda bekleme bankında uyumalardan sonra altı çeyrek gibi aştiden iki tam ego alarak ayrıldım, rotam kızılaydı, amacım orada kahvaltı yapıp sonra tunalı hilmi garantiye gidip vize harcımı yatırmaktı, kızılaya giderken şöyle bir mallık yaptım itiraf edeyim, kulağımda kulaklık son ses müzik dinliyorum ve telefonumun sesi açık, aştide kısa uyuklama sırasında dalarım korkusundan kurduğum saat benim kulağım tıkalıyken çalmışta çalmış, tahminen metroda, kimsede uyarmadı halbuki :)

Neyse 06:40 gibi kızılaya vardım hiçbiryer açık değil yaklaşık 30 dklik dolaşmadan sonra simit tükkanı bulup oturdum, iki poğaça bir çay içip yine biraz oyalanıp saati 07:30 yaptım. Dolaşırken gördüğüm starbucks'a (ki bu işe bir el atacağım) oturdum, zira hem canım espresso çekiyordu hemde internete girmem lazımdı ikisini bir arada bulunca hayır diyemedim. Oturup duble espressomu aldım ve google maps üzerinden tunalı hilmi caddesini bulup yerini kestirdim, sonra eksik bir iki bilgimide tamamladıktan sonra 08:15 gibi kalktım. Yürüyerek yaklaşık 15 dkde bankayı buldum, 30 dklik beklemeden sonra saygısız, sıra nedir bilmeyen insanları kredi kartımla numara alarak alt ederek bankanın o günkü ilk 3 müşterisinden biri oldum. Harcı yatırdım 60 Euro. Sonra bankaya gelirken önünden geçtiğim belçika konsolosluğunun önündeki sıra bana "acaba fin konsolosluğundada böyle sıra olurmu" korkusu yaşattığından, taksiye binmeyi düşündüm ve bindim. Tam 5TL 30 Kr. tuttu taksi. Konsolosluk önüne geldiğimde saat 09:15 idi. Baktım kimsecikler yok dedim bari bir kafeye gidip oyalanayım, sonra acaba sıra olurmu endişesi ile güvenliğe danıştım o da sizin numaranız 3 diyerek endişelenmememi söyledi. Kader sokağın o güzel atmosferinden caddeye çıkıp kafe aramaya başladım, ama bu mevkide sanırım insanlar pek kafeye takılmıyor. Uzun bir yürüyüşten sonra biryer bulup oturdum, oturduğumda saat buçuk olmuştu zaten bir bardak filtre kahve söyledim, içtim, kalktım saat 09:45. Konsolosluk önüne vardığımda 5 vardı saat 10a. Güvenlik görevlisinin kibarca üzerimi aramasından sonra üçüncü sırada içeri alındım. Ek iki form daha doldurmam istendi, meğersem mülakatmış. İşte terslik burada geldi, formda teyzem hakkında sorular vardı ne zaman gitti, ne vatandaşı, nasıl gitti, evinin büyüklüğü ne kadar vs. Nerden bileyim ben bunları mülakatta olduğumun bile farkında olmayarak bilmiyorum, emin değilim vs gibi cevaplar verdim, teyzem fin vatandaşı dedim, neyse bu iki belge dışında sorun olmadı herşeyi eksiksiz verdim, teşekkür edip çıktım ve teyzemi aradım, meğer fin değil hala tc vatandaşıymış :) geri dönüp bunu düzelttim diğer bilgileride düzelteyim derken, hanımefendi diğer bilgilerin mülakat soruları olduğunu düzeltilemeyeceğini söyledi, içimden bir of çekip çıktım, hızla otogara gelerek, 15 tl ye çakma bir diyarbakır firmasıyla istanbula döndüm, saat 17:07 idi.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Pasaport Dairesi Dialogları

Uzun süredir istediğim Finlandiya vesilesi ile kuzey avrupa turumun belgelerinin ana öğesi olan pasaport yenileme sebebi ile sabahın bu erken vaktinde pasaport dairesinde beklemekteyim. Yeni bir kayıt sistemine denk gelmem sebebi ile sıra oldukça yavaş ilerlemekte kafamda çınlayan parmak izi alan cihazın "dıııt dit" sesi ile beraber etraftan şu tarz dialoglar duymaktayım:

- Kişi başı 4 dk olsa 25 kişiden 100 dk eder yani bir saat 40 dk

34 numaralı sıraya sahip biri olarak sıra şu an 9'da ise, evet tam o kadar saatim var.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...