19 Mayıs 2010 Çarşamba

Optimist Post

Yemek Kültürleri Üzerine

Bugün yemek ortamında yemeklerden konuşurken, konu yavaş yavaş farklı ülkelerin yemek kültürlerine doğru, doğal seyrinde devam etti.

Çinlilerin, hareket eden herşeyi yemesi, Japonların denizden babaları çıksa yemeleri, Bilmem kimlerin çekirdek niyetine karınca yemesi... Değişik ilginçlikte örnekler çoğaltılabilirken... İlginç örnekler?

Şöyle bir şey dedi arkadaş, düşünsene hintlilerin bizim inek yememiz hakkında ne düşündüklerini. "Adamların allahını yiyoruz yahu"

Farklı kültürler hakkında zaman zaman böyle kendi içimde aydınlanıyorum. Aydınlanmam bu konuyu bir süre düşünmemem ile sona eriyor sonra tekrar aydınlanıyorum. Şöyleki:

Şimdi bizim burada bize çok ilginç gelen karınca yeme mevzusu, diyorum ki acaba anadoluda o karıncalardan olsaydı, biz de yer miydik? Yaşadığımız toprakların yemek kültürüne etkisi muhakkak fazladır. Bitki örtüsü, hayvan çeşitliliği vs. Bizim lamalarımız olsa kesin bizde yerdik demiştik laf arasında birde, bu da buna örnek mesela. Veya japonların adalardaki nüfuslarına oranla yetersiz kalan hayvancılığı, balıkçılık kültürü ile desteklemeleri. Şimdi yazarken bir yandan da başka şeyler geliyor aklıma sürekli, peki anadoluda neden balıkçılık çok yaygın değil, bu söylendiği gibi anadoluya sonradan gelmemizden ve aslında denizci bir kültüre sahip olmadığımızdan mı kaynaklı? Muhtemelen.

Farklı kültürleri görmeyi bu yüzden istiyorum, bunları yazarken, düşünürken bile mutlu oluyorum, merak ediyorum. Yüzümde gülümsemeye yol açıyor. Bu yüzden mümkün olduğunca farklı kültürü "yerinde" görmek istiyorum. Çok gezerek, çok okuyandan fazla bilmek istiyorum.

Bir iki madde daha vardı yemekte konuştuğumuz:
  • Domates ve patatesin yemek kültürümüze ne kadar geç girdiği fakat ayrılmaz birer parçaları olduğu
  • Kahvenin yine aynı şekilde olması ama türk kahvesi diye birşeyin olması
  • Bazı ülkelerde zeytin diye birşeyin bilinmemesi, çok ilginç çok.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Ben Çocukken

Ben çocukken başımdan geçen kısa bir anıyı yazayım buraya, hatırladığım kadarı ile 93 veya 94 senesiydi, o yıllarda sokak arkadaşlarımızla türlü hınzırlık ve haylazlık peşindeydik. Gerçi ben hiç haylaz, hınzır çocuk olamadım. Hep mahallenin efendi çocuklarındandım. Neyse o dönemlerde gerçekten hınzır olan arkadaşlarımdan "araba tekerleri nasıl indirilir"i öğrenmiştim ve gördüğüm arabalar üzerinde denemeye başlamıştım. Birinde ikisinde denedim sonra sıkıldım artık eve dönmeye karar verdim. Ve o dönem oturduğumuz apartmanın önünde eşya yüklü dev gibi kamyonu gördüm. O yaşlarda bir kamyon tekerinden bir iki cm daha uzun olduğumu düşünürsek ne kadar dev olduğunu siz düşünün. E tabi insan merak ediyor. Bu dev tekerlerde indirilebiliyor mu diye. Evet denedim. Kamyonun üzerindeki onca ağırlığın etkisi ile kısa bir "tısss!" duyma beklentim, kamyonun o dev tekerinden gelen uzun bir "tısssss!" ve gövdesinin sallanması ile karşılandı. Önce üzerime devrilecek diye sonra sahibi görecek diye çok korktuğumdan kaçıp karşı apartmanın duvarının arkasına saklandım ve o tekerini indirdiğim son araba oldu.

Önemsizde olsa unutmak istemediğim anılarımdan biriydi bu. Kayıtlara geçsin. Unutmadan bir arada bir dönem çok popüler olan "sakız çalma" modasından aldığım nasibi yazayım.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...