20 Şubat 2010 Cumartesi

Deli Deli Olma


Hikaye kars ın bir köyünde, yıllar önce Osmanlı-Rus savaşı sonrası kars a göç eden Rus (Malakan) ailenin son ferdi "Yeke Kişi" ile köyün korkulan yaşlı teyzesi ve onun ailesi arasında geçmektedir.

Ortada bir de bir borç uğruna bütün köyü gezmekte olan bir piyano ve o piyanoyu çalmak isteyen küçük bir kız ve ona yardım etmek isteyen ağzı bozuk bir delikanlımız vardır. (Favori karakterim)

Bütün bunların yanında yan karakterler ile son yıllarda izlediğim en başarılı türk filmi ünvanını kazanmış bulunuyor. Ayrıca Tarık Akan'ı da yeniden izlemek keyif verici.

Tavsiye listeme bunuda ekleyelim.

Özeleştiri: Fazla uzun cümleler kurmuşum, tekrar okuyunca fark ettim. Bu seferlik böyle kalsın

17 Şubat 2010 Çarşamba

Şeker Toplamaca Yarışması


Yılını tam hatırlamıyorum ancak Antalyada bulunduğum yıllara denk geldiğine göre 1996dan önceydi. Şeker bayramında, o dönem en yakın arkadaşım Levent ile hayatımızda ilk defa şeker toplama karar verdik. Bizim sokağı bitirip yan sokaklara geçtik, binaları taraya taraya gidiyorduk, üç sokak ilerimizde bulunan sokağın köşesindeki boş arsaya geçen yıl yapılan devasa yeşil apartman on katlı ve kat başına 4 daire olduğu düşünülürse bize şeker/performans hesaplarımıza göre oldukça verimli geçecek izlenimi vermişti. Oraya yöneldik. Tek tek dolaşmaya başladık, çekingen çocukluğumun getirdiği davranış ile utana sıkıla şeker istiyor, uzatılan şekerleri teşekkür ederek yine utana sıkıla alıyordum, ancak bu tavır Levent ile olan "kim en çok şeker toplayacak" yarışmamızda geride kalmama neden oluyordu.

Bir kapıdan uzatılan şekerlikten şekerimi aldıktan sonra, arkadaşım avucunu attı ve bir avuç şeker alıp torbasına koydu. Teyze gülümseyip kapıyı kapattı, tabi arkadaşım dönemin mimik, tavır ve sözleriyle bana nispet yapmaktan geri kalmadı.

Bir sonraki kapıda cesaretimi toplayıp aynı hamleyi yapmaya karar verdim. Ve yaptım. O tırtıklı cam şeker kabındaki kahverengi jelatinli, sütlü/kahveli ucuz şekerlere elimi daldırıp bir avuç şekeri kavradım, ancak ne olduysa, teyze bir anda elime vurdu ve elimdeki o bir avuç şeker kaba geri düşürdü, "utanmıyor musun böyle yapmaya, bir tane alsana evladım" dedi. Normalde öyle bir tavırdan sonra hiç almamış olmayı istememe rağmen korkup bir tane aldım ve uzaklaştım. Bütün şeker toplama hevesim kaçmıştı. Şekerlerimi ceplerime doldurup eve döndüm.

İşte o yıl şeker topladığım ilk ve son yıl oldu.

Bu hikayemin özgüvenime etkisini halen düşünmekteyim.

7 Şubat 2010 Pazar

Bandista: Şu Anda! Şimdi!


Bandista gündemin takipçisi, çıkalı oldu biraz fakat hala duymamış varsa buyursun: http://tayfabandista.org/

Not: Bandista'nın diğer albümlerinede sitelerinden "beleş" ulaşabilirsiniz.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Çernobilden Bir Hikaye

Hatırlamak için 26 Nisanı beklememek gerek herhalde, geçenlerde GİT dergisinin son sayısını okurken Timur Danış'ın bir yazısında şöyle bir alıntı geçiyordu:

... Bu ortamı biraz acılaştırmak pahasına, Svetlana Alexiyeviç'in yazdığı Çernobil'den Sesler:Bir Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi kitabından, size birşey okumak istiyorum:
Mozyr yolundan Kalinkoviç'e doğru araba ile ilerliyorduk, bir de ne göreyim? Yolun kenarrında, ışık huzmesinin altında, incecik bir ışık huzmesi, kristal gibi bir şey parıldıyor. Çalıştığımız köyde bundan birbirimize bahsettik. Bütün yapraklarda özellile kiraz ağaçlarında küçük deilkler açıldığını gördük. Aldığımız salatalık ve domateslerin yapraklarının üzerinde de küçük siyah delikler olurdu. Lanet okur onları yerdik.
Gittim. Gitmem gerekmiyordu. Gönüllü oldum. Önceleri oradaki herkes çok ilgiliydi. Ama sonra gözlerinde boşluk gördüm, artık herkes alışmıştı. Madalya peşinde miydim? Çıkar mı sağlamak istiyordum? Saçmalık. Kendim için birşey istemedim. Bir araba, bir daire, başka? Evet, bir daça(1). Bunların hepsine sahiptim. Ama oraya gitmenin erkeksi bir büyü vardı. Erkek gibi, erkekler gidip bu önemli işi yapacaktık. Ya diğerleri? Onlar isterlerse kadınların etekleri altına saklanabilirdi.
Hamile karıları olan, çocuğu doğanlar vardı. Bir tanesinde yanıklar oluştu. Hepimiz kendimize küfrederek geldik.
Eve döndük. Orada giydiğim bütün giysileri çıkarıp çöpe attım. Kasketimi küçük oğluma verdim, onu çok istiyordu. Hep o kasketi giydi. İki yıl sonra ona beyin tümörü teşhisi koydular.
Hikayenin sonunu siz yazabilir misiniz.
Artık konuşmak istemiyorum.


(1) Daça: Yazlık

Çernobilin etkilerini gözlerinizle görmek çok basit Google image search kısmına girip çernobil diye aratıyorsunuz. Rahatsız edici! Buyurun buradan.

Nükleer Enerji kaçınılmaz diyorlar. Güvenli diyorlar.

İnsanoğluna fazla güç vermeyi hep HATA olarak gördüm. En basitinden trafiğe bile baktığınızda bunu görmek mümkün. O yüzden basitadam dedim, o yüzden KaslaGit'in kalpten yanındayım, o yüzden araba değil bisiklet diyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...