21 Aralık 2011 Çarşamba

Başka Türlü Bir Gezi Belgeseli: An Idiot Abroad

Geçenlerde Diziport sağolsun böyle bir belgesel dizisiyle tanıştırdı beni, her ne kadar son bölümlerini yayınlamasalarda, yayınlanan 5 bölümü bile izlemeye değer.

Şöyle bir mizansen yaratmışlar. İki prodüktör, klasik bir Manchester'lı dedikleri arkadaşları olan kahramanımız "Düz adam Karl Pilkington'ı" sağa sola yolluyorlar ve ona ızdırap dolu bir gezi yaşatmaya çalışıyorlar. Ucuz kirli oteller tutup, saçma sapan kültürel aksiyonlara sokup, extreme yiyecekler yediriyorlar. Tabi Idiot arkadaşımız da herşeyden yakınarak ilginç ve düz yorumları ile bizi eğlendiriyor. Şovun amacı da bu zaten. Mesela Mısır'ı gezdiği bölümde piramitler hakkında şöyle bir yorumu var:
"Bir şey eski diye, çok güzel olduğunu söyleyemeyiz. Bir sürü iş başarmış yaşlı insanlar bulabilirsiniz. Hiçbiri ben mükemmelim demez heralde. Muhtemelen "Kaç yaşına geldim huzur evi yolu göründü" der herhalde. Yani yaş herhangi bir şeyi özel yapmamalı"
Aslında benim bu şovda en çok etkilendiğim kısım bölgeyi olduğu gibi göstermesi, yani o klasik turistik gezi şovlarındaki gibi bölgenin sadece güzelliklerini göstermiyor, hatta neredeyse hiç güzelliklerinden bahsetmiyor. Mısır piramitlerinin etrafındaki pislikte, kafasının etrafında, havada uçuşan poşetler gezerken piramitlerden bahsetmesi gibi.

Suratındaki ifade ile bezginliğini çok güzel anlatabiliyor

Bazen cidden turizm açısından bazı şeylerin abartıldığını düşünmekten kendimi alamadığım anlar olduğundan kendisini çok iyi anlayarak şovunu zevkle izliyorum.



Daha önce hakkında yazdığım Madventures'tan sonra en sevdiğim gezi programı oldu.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Help Exchange ve Yeni siteler

Son bir kaç günde öğrendiğim iki gezi blogu ve bir de yararlı değişim sistemi hakkında yazalım:

Bloglardan birincisi hazırladıkları mükemmel vidyoları ile Başka Türlü Bir Şey

İki gezgin arkadaşın işlerinden istifa ederek 13 ayda gerçekleştirdikleri dünya turu. Öncelikle SSS sayfasını okumanızı tavsiye ederim.

O güzel vidyoda şu:




Bir diğer gezi blogu da Frienfeed sayesinde öğrendiğim Yolda Olmak

Geçen günlerde 500 gündür yolda olduğunu ve bu süreçte neler yaşadığını anlattığı upuzun ama bir çırpıda okunan yazısı öncelikle tavsiyem.


Ve bu sayede öğrendiğim Couch Surfing'ten sonra öğrendikten sonra mükemmel bir fikir tepkisini verdiğim ikinci yardımlaşma sistemi Help Exchange, henüz tecrübelemediğim ama en kısa zamanda tecrübelemeyi umduğum sistem hakkında açıklayıcı bilgi için Yolda Olmak blogundaki şu yazıyı okumak sanırım daha faydalı olacaktır.

Help Exchange websitesinde sistem şöyle anlatılıyor:

HelpX is an online listing of host organic farms, non-organic farms, farmstays, homestays, ranches, lodges, B&Bs, backpackers hostels and even sailing boats who invite volunteer helpers to stay with them short-term in exchange for food and accommodation.

(HelpX, organik veya geleneksel tarım, çiftlik, hostel, tekne gibi alanlarda yardım arayanların listelendiği bir web sitesidir. Gönüllüler, yemek ve kalacak yer karşılığında bu alanlarda kısa dönemli çalışırlar gibi bir çeviri yapabilirz sanırım)

Bonus olarakta geçenlerde NTV'den öğrendiğim şu web sitesini vereyim.

Bir ajans Türkiye'nin marka değerini yükseltmek için bazı posterler hazırlamış ve bunları ücretsiz paylaşıma açık olarak bir websitesine (www.turkiyeposterleri.com) yüklemiş. Güzel de yapmış siteden beğendiğim bir poster:

Daha niceleri sitede mevcut.

16 Aralık 2011 Cuma

Bitirme Stresi Yazısı

Sona çok yakınım ama bir anda herşey alt üstte olabilir, okuldan bahsediyorum. 2004 yılında hayatımın en saçma kararlarından birini yaparak mühendislik okumaya başlamıştım. Uzun ve sancılı bir dönemden sonra toparlanma evreleri durumu kabullenip yoluma bakma evrelerinden sonra nihayet sona yaklaştım. 3 Adet baba denilebilecek dersim, 1 adet dönem projem bir de bitirme tezimle beraber 18 kredi dersim kalmış bulunmakta.

Bitirme tezimin ve projeminde yazma kısımları neredeyse bitmiş, uygulama kısımları kalmış durumda.

Dersler hala muallak zira ilk vizelerden aldığım sonuçlar vasat. Klasik iyi geçen vizeden kötü not alma durumları.

Bu dersleri ve projeleri verirsem malesef diplomama hemen kavuşamayacağım zira stajlarım kalacak. Planım doğru işlerse stajları da verip dönem arasında o kağıt parçasına kavuşmak istiyorum.

Ondan sonrası için ise belirsizlik durumları. İki yıl önce mezun olsaydım hiç düşünmeden uzun bir geziye başlardım peki şimdi? O kadar kesin karar veremiyorum.

Cesaret gerek bana. Ama önce mezun olmak.

Neyse yazıyı eskilerden bir filmi indirmeye uğraşırken yazıyorum, o filmi tanıtayım da yazı başkaları için de anlam kazansın.



Filmin adı, aslında belgeselin adı: Asiemut. Moğolistandan Hindistana yaklaşık 8000km lik bir yol hikayesi, bisikletlerine atlayan çiftimiz tamamen kendi imkanları ile çektikleri belgeselde yolda yaşadıklarını anlatmakta.

Dağ filmleri festivalinde izlemiştim bu belgeseli 2007 idi galiba. Şu an bisikletçilerin oluşturduğu bir torrent sitesinde tek kaynaktan 6 kb/s hızı ile filmi çekmeye çalışıyorum. Biterse isteyen ile paylaşmaya hazırım :)

Belgeselin Vidyosu şurda:


9 Aralık 2011 Cuma

Ayı Korkusu

Kafamdaki kronolojiye göre sene 1993 olması lazım, 8 yaşındayım, sıradan sıcak bir antalya günü, ben de dışarıda top oynayan yaşıtlarımın aksine evde oturmuş televizyon seyrediyordum, TV'de bir belgesel var bilim adamlarının kutuplarda yaptığı araştırmayı konu ediyor.

Dehşet verici bir öykü, adamlar birilerini yazın, kutuplarda bir araştırma istasyonuna istasyonuna bırakıyorlar ve 7-8 ay sonra tekrar almak üzere oradan ayrılıyorlar.

Geri geldiklerinde binanın terkedilmiş olduğunu görüyorlar, biraz daha dikkatli bakınca duvardaki kan izlerinden ve kemik parçalarından bıraktıkları kişilerin kutup ayıları tarafından öldürülüp yenildiğini anlıyorlar.

Ve TV açıkça duvardaki kanla oluşmuş el izini gösteriyor, yetmiyor canlandırma yapılıyor, 8 yaşındayım.


O gün bu gündür, hiçbir kutup ayılı kokakola reklamını sevmedim, hiç bir kutup ayısına sempatik yaklaşamadım. Ve hala fena halde korkuyorum. Çocukluk travması buymuş demek. :)

Halbuki ayı içgüdülerini takip ediyor, rızkına koşuyor.


"Zirvelerin Özgürlüğü" (Freedom Of The Hills) kitabından bir alıntı:
"Eğer yolda yada çadırınızın yakınında ayı görürseniz veya duyarsanız, bol bol gürültü yapın. Kara ayılar eğer insanlar çok yakınına gelirse genellikle ağaçlara tırmanırlar. - ama bazen yavrularını korumak maksadıyla saldıradabilirler. Kahverengi ayılar saldırmaya daha yatkındır. Kutup ayıları ise gördükleri herşeyin yiyecek olduğunu düşünürler."
E şimdi böyle içgüdülere sahip bir hayvanın insan yemesi veya şunu yapması gayet normal.

Bir de bunun Jaws izleme sonrası köpekbalığı versiyonu var tabi.

25 Kasım 2011 Cuma

Son Zamanlarda Okuduğum Beğendiğim Bloglar Serisi No:1

Böyle bir seriye başlayayım dedim, okuyup beğendiğim blogları yavaş yavaş listeleyeyim:

Daha önceden neredeyse tüm yazılarını okuduğum Yolda.org ve Çok Okuyan Çok Gezen bloglarını zaten biliyorsunuzdur, :) daha çok yeni keşfettiklerimi yazacağım.

1. Classic Vespa Lovers

Pek aktif bir blog değil ama şu yazıyı okumak çok keyifli
Herşey, birgün aramızda konuşurken ortaya atılan şu iddia ile başladı “ Bu motor ile ne kadar uzağa gidebilirsin? ”
Vespa İle Bir İtalya Macerası


2. Otostop

Tuncay adlı arkadaşımızın otostop ile Türkiye gezisini anlattığı, otostop ile gezmeye merakım ile bir çırpıda tüm yazılarını okuduğum blogu.
sabit hayat düzenine geçmeden önce(evlilik vs.) görmek istediğim yerler var dünyada. kuzey kutbu, afrika, çin, karayipler. buraları görmeden evlenmeyi düşünemiyorum. buraları görmeden önce de türkiyeyi görmek istiyorum tabiki. bu bir saygı, baştan başlama meselesi.

3. Gezgin Martı

Okumaya yeni başladığım, interrail anıları ile dolu bir başka gezi blogu

Çok beğendiğim bir dotoğraf bir gece yarısı yapılan planlar, gezi öncesi bu tarz planlar yapmanın heyecanı paha biçilemez

Okumalara devam, yeni bir şeyler geldikçe seri devam edecek :)

21 Kasım 2011 Pazartesi

Oryantiring (Orienteering) Nedir?

Bir kaç haftadır, çalıştığım part-time işlerde tanıştığım arkadaşlarım vasıtası ile İTÜ Oryantiring Kulübü ile pazar sabahları bu aktiviteyi icra ediyoruz ve inanılmaz keyif alıyoruz. Keyif aldığımız bu spor dalını kısaca tanıtayım ki başkaları da keyif alsın istedim. Öncelikle Orienteering nedir diye kısaca özetleyelim:

Bir ekip bir bölgeye (arazi veya şehir içi) çeşitli hederler gizliyor, ve kayıt masasını kuruyor, sonra siz gidip kayıt yaptırıyorsunuz size haritanız veriliyor ve çıkış zamanınız not alınıyor. Haritanın yanında bir de pusula kağıdınız oluyor. Sizde bu haritaya göre hedefleri istenilen sırada buluyorsunuz ve hedeflerde bulunan zımbalar ile pusulanızdaki ilgili bölmeye işaretleme yapıyorsunuz. Her zımbanın kağıtta bıraktığı işaret farklı olduğundan, kontrol sırasında doğru hedefe varıp varmadığınız da kontrol edilebiliyor. (Profesyonel yarışmalarda duyduğum kadarı ile olay biraz daha gelişmiş. Ama henüz bunlarla bir işimiz olmadığından onun anlatımını ileriye bırakıyorum) Ve son hedefe vardığınızda süreniz not alınıyor. Böylece bir sıralama oluşturuluyor.

Bu açıklama da İstanbul Oryantiring Grubu sitesinden alınma:

İngilizce'de orienteering olarak kullanılan bu deyim; harita ve pusula kullanarak, özel bir topografya haritasında işaretlenmiş bir dizi kontrol noktasını bulmak sporun adıdır. Kendi rotanızı yoldan veya araziden kendiniz belirlersiniz.Rotanızı tüm noktaları bulup varış hattına en kısa zamanda ulaşmanızı sağlayacak şekilde planlamalısınız. Her nokta veya kontrol haritada belirtilmiş bir şekildir, yol çatalı, dirsek, su kaynağı vb. Kontrol noktaları turuncu/beyaz bayraklarla işaretlenmişdir. Oryantiring genelde "düşünce sporu" olarak tanımlanabilir. Bunun sebebi ise harita okuma ve hızlı karar verebilme gibi meziyetlerin atletik özelliklere ilave edilmesi gerekliliğidir.
İstanbulda bu aktiviteye katılmak için yukarıdaki alıntıyı yaptığım grubun internet sitesinden kayıt olup pazar sabahları yapılan antremana çok cüzi miktarlar vererek katılabilirsiniz. Genelde antremanlar Belgrad ormanlarında gerçekleşmekte ve orada kısa bir anlatım yapılmakta. "Yeni Başlayan", "Kısa", " Orta" ve "Uzun" olmak üzere 4 kategoride parkurlar hazırlandığından neredeyse herkese hitap etmekte.

Benim açımdan en tatmin edici özeliklerinden bir tanesi pazar sabahları öğlene kadar uyumak yerine öğlene kadar süren bu aktiviteye katılarak, hem günümü değerlendiriyorum, hemde sabah sporumu yapmış oluyorum. :)

Hedefler neye benziyor:


Gizlenen Oryantiring Hedefi

Hedefi bulup zımba ile işaretleme

Haritalar neye benziyor:




Haritalar topografik olmakla beraber üzerlerinde bir çoğumuzun bilmediği bazı simgeler bulunuyor, bu simgelerin ve izohipslerin yardımı ile hedefi bulmaya çalışıyoruz. Yine İOG'nin sitesinden bu simgelerin bazıları açıklanmış buradan bakabilirsiniz.

Ayrıca şurada da örnek harita anlatımı var.

Pusulalar neye benziyor:

Finalde pişen sucuklar neye benziyor: :P


Evet onca kalori yakıp hemen geri alıyoruz ama aldığımız keyif yanımıza kar kalıyor...

Pazar sabahı antremanda görüşmek üzere. :)

19 Kasım 2011 Cumartesi

Fiyat Performans Serisi: Primus Termos Bardak

Bir bardağa bu kadar para verilir mi? Çok kahve içen biriyseniz ve performansını da düşünürseniz verilebiliyor.

Kullanan arkadaşlarımdan ve mağazada çalıştığım dönemde kullanan müşterilerden aldığım pozitif yorumlardan (tabi bir de hergün okulda kıytırık nescafe kahvesine verdiğim 1.25 TL den) sonra gittim bende bir tane aldım. Bir kaç gündür kullanmaktayım ve inanılmaz memnunum. Bu termos bardağı diğerlerinden ayıran ve fiyat farkını yaratan özelliği sızdırmaz olması, ter çevrilsede yan dursada sızdırmıyor. Açıklamasında yan taşımaya musait değildir diye bir ibare bulunuyor ancak bunu galiba ne olur ne olmaz biz riski üzerimizden atalım diye yazmışlar zira, termosu açmak için üzerinde bir çıtçıt düğmesi var, yanlışlıkla çantanızdaki herhangi bir cisim buna basıp açabilir.

Ben çantamın içindeki bir bölmeye dik bir şekilde yerleştirerek taşıyorum, Laptop veya telefonu riske atmaya değmez.

Sıcak tutma performansına gelirsek termos kısmı oldukça başarılı, en fazla ısıyı doğal olarak yalıtımı en zayıf olan kapaktan kaybediyor, bilimsel veriler olmamak kaydıyla soğuk sayılabilecek bir günde 0.4 ml kahve 4 saat kadar içilebilecek derecede sıcak kalabiliyor.

Okula, işe giderken evden çıkmadan hazırlanacak bir filtre kahve ile yakın zamanda verdiğim 45 TLyi çıkaracağıma inanıyorum. :) (40TL/(1,25TL*3)=~11+Filtre kahve fiyatı+Elektrik masrafı=~25 Günde masrafı çıkacak gibi)

Bardağın gözüme çarpan tek eksisi, üst kısmının (kapağa denk gelen kısmında) boyasının çok küçükte zamanla olsa soyulması.

18 Kasım 2011 Cuma

Mısırgevreklerime Kustum

Couch Surfing'ten misafirimiz olan Silvain (Silva'nın) gösterdiği şu vidyoyu izledikten sonra bunu ben Türkçeleştireyim, güzelmiş dedim ve bugün sınav çalışmak yerine bunu yaptım. (Nice'nin de yardımıyla) Çeviride hatalar olabilir veya ingilizce metinden çeviri olduğundan orjinal dil olan fransızca ile arada anlam kaybı olabilir. Düzeltilmesi gereken bir yer olduğunu düşünürseniz, iletirseniz sevinirim.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Bayramda Geyikbayırı

Önceki yılların aksine bu bayramı dağda değil geçen yılki gibi geyikbayırında geçirdim. Geyik bayırı önceki yazımda da belirttiğim gibi Türkiyenin en büyük, dünyanında en büyüklerinden biri olan bir tırmanış bahçesi, adını geyikbayırı köyünden almakta. Köye varmadan 5-6 km önce sağ ve solda bulunan kaya duvarlarına açılmış yüzlerce rotadan oluşmakta. Ve diğer bölgelerin aksine bu bölge tırmanış odaklı kamp alanlarının bol olduğu bir yer, Sıcak Duş, WC, Mutfak, Yemek Servisi vs gibi hizmetler oldukça başarılı. Bu sayede kafanızı sadece tırmanışa verebiliyor, yabancı, yerli diğer tırmanışçılarla tanışabiliyorsunuz.

Biz de öyle yaptık, kulüpten arkadaşlarım ve müstakbel hanımım ile geyik bayırı rotalarını aşındırdık.

İş sebebiyle cumartesi başlayan yolculuğumuz, Pamukkale Turizm'in muhteşem otobüsü ile oldukça rahat geçti. Antalyaya bayramın ilk günü vardık, yiyecek birşeyler ve market bulma ümidiyle merkeze gitmemiz tam bir fiyaskoydu, zira bayramın ilk günü heryerin kapalı olduğunu tamamen unutmuşuz. Halbuki otogardan geyikbayırı köyüne direk otobüs varmış. Bu bize merkezde aç aç gezmek ve daha sonrasında simit ve gözleme eşliğinde kahvaltı olarak geri döndü. Ha birde köye ulaşmak için 3 minibüs değiştirmek. Sonuç olarak geyikbayırı köyünün bir altındaki akdamlar köyüne kadar minibüsle geldikten sonra buradan minibüste tanıştığımız barış ile yürüyüşe ve otostopa başladık, kısa bir süre içinde kasasında keçi taşıyan bir abimiz bizi neredeyse kamping girişine kadar götürdü. (Çantaları keçilerin yanına koyalım biz araca binelim önerimize abinin cevabı çantayı kemirirler siz geçin çantalar kalsın şeklinde oldu :) )

Kampta programımız sabah 7-7.30 gibi uyanmak, 9.9.30'a kadar topluca bir kahvaltı ve ardından hava kararana kadar tırmanmak şeklindeydi. Kaldığımız kamping (josito) bölgenin en popüler kampingi olduğundan biraz kalabalık olsa da bu kalabalık akşamları ortamı güzelleştiriyordu, elimizde biramız ve arkadaşlarla sohbet gözler kapanana kadar devam ediyordu.

Uzun süredir kaya tırmanışı yapmamış olmamdan ve partnerimin tecrübe kazanması bakımından genelde nispeten kolay rotaları tercih etsek de (genişler ümidiyle alınmış fazlaca küçük tırmanış ayakkabısına rağmen) oldukçe tatmin olduk.

Dönüş ise nispeten kolay oldu, önce kavşaktan çekilen bir otostop ve ilk arabanın bizi alması, ardından akdamlarda gözleme-çay keyfi ve otogar. Kısa bir otobüs bekleyişinin ardından doğruca istanbul-üsküdar ve ev.

Kısa ve "damak çatlatan" cinsten bir tatilden sonra tekrar evde ve okul stresinde olmak. Ve bu yazının ardından sınav çalışmak zorunda olmak.

Bu arada Josito'da güncel fiyatlar şu şekildeydi:

Kamp (Çadır götürüyorsunuz) - 5 TL/Gün
Piknik Tüpü Kiralama - 1.5 TL/Gün
Efes Tombul Şişe - 4.5 TL
Ekmek - 50 Kr (İstanbulda 1TL !yuh! )
Akşam Yemekleri (yemeğe göre değişse de) - 10-12.5 TL

(İstanbuldan Ucuz)

Yeni aldığım android telefonumla bir kaç fotoğraf çekmiştik şöyle yayınlayalım:

Bir arkadaş için poz verirken

İpe Oturmuş Ben

Ağaçların arasındaki gizli tırmanıcı

Dönüş Yolunda Geyiksivrisi

14 Kasım 2011 Pazartesi

Peck Kimdir Diyorduk Ya

Aladağlar bölgesine az çok aşina insanlar bilir ki Hodgkin-Peck rotası tırmanması en zevkli kulvar rotalarından biridir. Kısaca Peck kulvarı diye bahsedilir. Geçen yaz arkadaşlarımla rotayı tırmanırken kim bu Peck diye konuşup durmuştuk. Bir boş vaktimde araştırıp baktım kimmiş bu Peck. Alltaki çeviriyi yapmaya çalıştım. Kayıtlara geçsin bilgi bilgidir diye buraya da ekleyeyim.


Rota (Kaynak: www.tuncfindik.com)
Sir Edward Peck

Edward Heywood Peck, 5 Ekim 1915’te Hove,Sussex’te Lt-Col Edward Peck’in oğlu olarak dünyaya gelir. Aile 1924-29 yıllarını Edward’ın dağcılığı ve kayak sporunu öğrendiği İsviçre’de geçirir. 8 Yaşında 3000 metrelik bir zirve tırmanışı sırasında tesadüfen 1920li yılların başında 2 kez İngiliz Himalaya Ekspedisyonu liderliği yapmış olan General Charles Bruce ile bile tanışır.
Huzursuz geçen öğretim yıllarından sonra Oxford’ta bulunan The Queens College’de Modern Diller üzerine eğitim almaya başlayan Edward, tatillerde ise tüm Avrupa’yı dolaşmayı hedefler. Mezuniyetinden sonra Avusturya, Almanya ve Fransa’yı kapsayan geniş bir tura çıkar. Bu sırada Alplerde bolca tırmanma fırsatı bulur.
Hitlerin 1938 yılında Avusturya’yı işgaline Viyana’da yakalanır. Bu sırada “Konsolosluk Hizmetleri Birimine” kabul edilir. Ve Sivil savaşın sonlarını yaşayan İspanya, Barcelona’ya gönderilir. Sivil savaş yüzünden İspanya dağlarına tırmanmak yasak olduğundan tırmanışlarına ara verir. Daha sonra Sofya ve 1940 yılında Ankara’da göreve başlar. İngiltere bu savaş sırasında Türkiye’nin müttefik devletlere katılmasını ya da en azından tarafsız kalmasını istediğinden Edward Peck de bu yönde çalışmalar yapar. Bu konu ile ilgili kendi ağzından şöyle bir anısı vardır;
“1943 Yılında Ankarada görev yapıyordum, Robin’de (Hodgkin)o sırada Hartum’daydı (Sudan) Sudan’da Jebel Kassalaya tırmanmış ancak çokfazla tırmanış fırsatı bulamıyordu. Sonraları “Ekspedisyon” diyebileceğimiz Aladağlarbölgesinde yapacağım tırmanış için bana katıldı. Önceki yıl keşfettiğim bölgeninen yüksek zirvesi olan Demirkazık’ın batı yüzünde kalan uzun kulvarıtırmanacaktık. Çoğunlukla Robin’inliderliğinde kulvar rotasından zirveye ulaşmıştık. Ve bunun ilk çıkış olmasınıumuyorduk. Ve maalesef orada 1938 yılından kalma Alman ekspedisyonuna ait üzerindegamalı haç bulunan flama bulduk. Ve bunu Nazilerin Türkiye dağları üzerindeplanları olduğuna dair bir delil olarak getirdik. Flama şu an “Aline Club”arşivinde bulunmaktadır. Ve güncel Aladağlar rehberinde rota Hodgkin-Peckkulvarı olarak geçmektedir.”
Edward Peck daha sonra bir başka sivil savaşın içineSelanike, ardından da Hindistan ve Kenya’ya atanır. Son görevi Brüksel’de NATOiçinde İngiltere’nin kalıcı temsilciliği olur. Emekli olduğunda Tomintoul, İskoçya’ya yerleşir veCairngorms Milli parkının korunması yönünde aktif olarak çalışmalar yapar.

2009 yılında 93 yaşında hayatını kaybeden Sir Edward Peck,geride bıraktığı bir çok şeyin arasında bize de Aladağlarda keyifli bir kulvar rotasıbırakır.

Edward Peck

Kaynaklar:

13 Ekim 2011 Perşembe

Climbing Areas in Turkey Part 1: Antalya

1. Antalya

To reach to Antalya from Istanbul or other big cities there are several ways:

You can find plane at low-cost companies such as Pegasus, Onur Air, Anadolu Jet, Sky Airlines, Atlas Jet.
Or Coaches from almost every city, most common coach companies are: Pamukkale, Metro, Güney Akdeniz, Nilüfer

1.1. Geyikbayiri, Antalya

This is the best known and largest climbing area in Turkey, There are over 400 routes of all difficulties.

Transportation: (Update: 12.11.2011) There two ways to go to akdamlar village. First one, from Terminal (Coach Station) you can use 521 Terminal-Çakırlar-Akdamlar (Geyikbayiri- Caglarca 3 times a day at 07.00,13.00,18.00 These busses also go to Geyikbayiri Village)

Seccond option is going to Gursu stop, you can go there from almost everywhere in the city, and than use "Minibus  501" to go Akdamlar village.

After that you have to continue to Geyiklbayiri village way, according to season you can find minibuses or hitchhike. Before Geyikbayiri village you will see the main sector "Mağara" the Cave at the right. For detailed information you can get climbing guide or visit camping area's websites.

Accomodation: There are places that they have pensions and bungalows for accomodation in Geyikbayiri. You can also pitch a tent on the camping grounds of each places.*

Climbers Garden: www.climbersgarden.com
Josito Guesthouse Camping: www.josito.de
Rasayana Guesthouse: www.antalyarockclimbing.com
Rido Camping: www.ridocamping.com
Kezbans Guesthouse: www.rockclimbingantalya.com
Nancy's Aparts: www.visit-antalya.com

Best Season: From Early September till June.*
Guide: A Rock Climbing Guide To Antalya / Öztürk Kayıkçı / 4th. Edition 2011- www.ozturkkayikci.net

*From the Guide - A Rock Climbing Guide To Antalya / Öztürk Kayıkçı / 4th. Edition 2011



Şunu daha büyük bir haritada görüntüle: Geyikbayiri

1.2. Olympos, Antalya
Olympos is one of the most important historical cities of Lycia. But recently people comes here for nature, sea and beach. And thanks to this, there are a lot of campings, bungalows in this area and you can find a lot of activities during your rest day.

 Transportation: Busses leave for Finike-Kumluca from Antalya bus station every half an hour. After 75 kilometer bus ride -aproximately an hour- get out of the bus at the Olympos turn. From the turn, you can make the 10 km's to Olympos by a minibus or by hitchhiking.

If you have a car, follow the Kemer signs from Antalya to the west. After you pass the Akyarlar an Çam Dağı passes, you reach Kemer. Continue west and pass Çamyuva and Tekirova, Turn left on the Olympos Çavuşköy sign and reach Olympos always following left. Distance between Antalya and Olympos is 85 kms.*

*From the Guide - A Rock Climbing Guide To Antalya / Öztürk Kayıkçı / 4th. Edition 2011

 Accomodation: There are lots of campings here, you can rent tree houses, bungalows or find areas for your tents.

If you google "Olympos Tree House" you can find lots of places to stay.


Best Season: Mid-september untill June.
Guide: A Rock Climbing Guide To Antalya / Öztürk Kayıkçı / 4th. Edition 2011- www.ozturkkayikci.net


Daha Büyük Görüntüle
 
1.3. Others, Antalya
  • Akyarlar
  • Öküzini
  • Kaputaş, Kaş

12 Ekim 2011 Çarşamba

Ağrı Dağında Rehber Olmak No.2

İlk turumdan döndüğümün 3. günü yine şirketten telefon geldi bir tur daha öneriyorlardı, nispeten kısa olan bu tur için açıkçası pek düşünmeden tamam deyince ufak bir pişmanlık yaşasam da (o dönem dinlenmeye fırsat bulamamıştım, ilk turdan döner dönmez part time günlük işler gelmişti) bu pişmanlığım uçağa binenene kadardı.

Bu sefer ne yaşayacağımı, neler yapacağımı kimlerle muhattap olacağımı bildiğimden daha rahattım, tek bilinmez kimlerle dağa çıkacağımdı. Bu turdaki ekibim yarı yarıya Türklerden oluşuyordu. Başka bir firmadan çalıştığım firmaya paslanan müşteriler. (Bu insanlarla beraber tırmandığımdan, 10 günü beraberce geçirdiğimden müşteri demek beni rahatsız ediyor açıkçası bundan sonra arkadaşlar diye bahsedeceğim)

Turumda 4 Türk, 1 Alman, 2 Bask, 1 İngiliz ve 1'de isviçreli vardı. 2 Türk ile (Kadir ve Ömer abi) henüz İstanbuldayken buluşup tanıştık, diğer arkadaşları Van'da teker teker toplayacaktım. 3. Türk olan Hakan abi ile de Van hava alanında buluştuk. Bana verilen bilgiye göre 2 ispanyol ile de Van hava alanında buluşmam gerekiyordu mantıken outdoor kıyafetli bir çift görürsem onlardır heralde diye düşünüyordum fakat dönem tırmanış dönemi olduğundan neredeyse herkes outdoor kıyafetler giyiyordu. :) Bende insanların teker teker hava alanından ayrılmasını bekledim ve kalan çift benim aradığım olacaktır diye düşündüm. Ve haklı da çıktım. Çiftimizin adları Miguel ve Maite idi. Selamlaşıp bizi alacak diğer aracı beklerken tırmanış botlarımı bagajdan almadığımı farkettim. Koşa koşa tekrar bagaja ilerlerken kayıp eşya bürosunun önünde yerde botlarımı koyduğum çantayı gördüm. (Bir kez daha botlarımı kaybedip bulmuştum)

Sürekli kaybedip bulduğum botlarım

Aracı beklerken ekibi birbiri ile tanıştırma ve ekip ile tanışma görevimi yerine getirdim, şimdiye kadar çok güzeldi herkes sıcak kanlı, hevesli ve olumlu görünüyordu. Bizi alacak araç geldiğinde Çin'de yaşayan bir alman olan Uli'yi de otelden aldığını gördüm ekip yavaş yavaş toparlanıyordu. Hızlıca araca yerleşip kalanları almaya kaldıkları otele doğru yola çıktık. Doğan, Jann, Jonathan ve Sybilla'yı da aldıktan sonra uçar gibi doğubeyazıtın en lüks oteli olan Golden Hill'e vardık. Ayarlamaları yaptıktan sonra ertesi sabah 9'da buluşmak üzere ayrıldık.
4. Yıldızı elinden alınmış Golden Hill Oteli

Sabah önce jandarma'da çıkan ufak pürüzü çözüp daha sonra kapalı olan eli köyü yerine ismini hatırlayamadığım daha kuzeyde kalan köye geçtik. Ve Katırcı dostlarımla tekrar görüşüp selamlaştıktan sonra yürüyüşe başladık. Ve ekibi gözlemlemeye başladım, hız olarak bir iki kıişi dışında birbirleri ile gayet uyumluydular. Jann yıllardır dağcılık yapmasından ve fırsat bulduğu her haftasonunu alplerde değerlendirmesinden kaynaklı oldukça hızlıydı, Ömer abi ise uzun yıllardır ilk defa dağlarda bulunmasından ötürü ekibe göre biraz yavaş kalıyordu. Neyse güzel sohbetler eşliğinde ~3200'de olan ilk kampımıza vardık. İnsanlar üzerlerinde olan şaşkınlığı atıp dağa ve ortama alışmaya çalışırken bende onları tanımaya çalışıyor bir yandan da bir önceki turumdakilerle kıyaslama yapıyordum. Onlara göre nispeten daha pozitif ve iyi vakit geçirmeye gelmiş gibilerdi. Akşam yemeğine kadar tırmanacağımız arkadaşlarımla akşam yemeğinden sonra da aşçımız Murat ve katırcı arkadaşlarla edilen uzun sohbetlerden sonra ertesi gün aklimatizasyon tırmanışı için yattık. Ben geçen turda olduğu gibi mutfak çadırında gecelemek istediğimi söyleyip yatağımı hazırlarken Murat da beni ısrarla üşüyeceğimi söyleyerek vazgeçirmeye çalışıyordu. Başarılı olamadı, üşümedim de. :) Uyku tulumunda nasıl yatacağını bildikten sonra yerin çok bir önemi yok deyip artisliğimi de yapayım bu arada.

Kamp Mutfağı - Uli ve Turkish Team

Ve evet gerçek performansları görme zamanı bugünkü planımız 4200'e çıkıp tekrar aşağı inmekti. İlk etapta yavaş kalanları öne alarak ekibi bir arada tutmaya çalışsam da en yavaşın temposunun (aslında temposuzluğunun) diğerlerine zarar verdiğini görüp, arayı açmalarına izin verdim, hava gayet iyi rota oldukça belirgindi. Zaten dağın son dönemleri olduğundan insanlar akın akın dağa geldiğinden rota çok kalabalıktı. Bende arkada kalan arkadaşlarıma dağda yürümenin püf noktalarını anlatarak tempo tutmayı gösterdim ve arkadan tırmanışa devam ettik. Yukarıda performans aşağıda geceleme, aklimatizasyon gayet başarılıydı. Bu arada 4200 kampını ilk defa bu kadar kalabalık görüyordum, ve bunun bu döneme özgü olduğunu da Murat'tan teyit ettim.
 4200 Kampındaki Keşmekeş

Akşama doğru kampa dönüpertesi gün tekrar 4200 kampına gitmek üzere hazırlıklarımızı yaptık, yukarıda yer sıkıntılı olduğundan zor da olsa Murat bize bir mutfak çadırı ayarlayabildi. Önceki gün kör bir dağcıya zirve yolunda rehberlik yapan rehberimiz Mustafa abi de bize katılınca gönül rahatlığı ile çadırlarımıza çekildik.
 Rehberimiz Mustafa

Sabah yine ekibi bölerek 4200 kampına yollandık. Bu sefer tempomuz düne göre daha iyiydi. Ancak yine de Jann kadar hızlı değildik. Yanımızda ilerleyen yüklerini atlarla değil sırtlarında taşıyan gerçek alpinist estonyalı grup ile neredeyse aynı tempoda ilerliyorduk. :) 4200'e vardığımızda yolda bizi geçen çantalarımız ve Murat çoktan çadırları kurmuş, mutfağı hazırlamıştı. (Beni tembel alıştıran öğeler: Mutfak çadırı ve Atlar) Akşam yemeğinde ertesi günkü program kalkış saatleri malzemeler ile ilgili kısa bir brifing yapıldıktan sonra yavaş ekip benim liderliğimde 12:00'de, geri kalan ekip ise Mustafa abi liderliğinde 02:00'de yola çıkmak üzere yattık.

Koşullara göre zengin bir kahvaltıdan sonra 12:45 gibi yola çıktık, önümüzde bir iki ekip vardı, karanlıkta sadece kafa lambalarını görüyorduk. Yavaş yavaş biz de yükselmeye başladık, bir iki saat sonra arkamıza dönüp baktığımızda kafa lambaları ateş böceği gibi parıldayan farklı ekipler halinde 100'e yakın tırmanışçı peşimizden geliyordu, fotoğraf makinalarımızın yakalayamayacağı bu güzel görüntüye biraz bakarken bir şeyler atıştırıyorduk. Zaman geçtikçe diğer ekipler bize yetişiyor, bizi geçiyorlardı, yavaş ama tempolu bir yürüyüş ile 6 saatten sonra buzulun başlangıcına gelmiştik, hava ve kar koşulları gayet iyiydi ancak yine de krampon takmak gerekiyordu. Güneşin doğuşu ile Ağrı dağı heybetini gölgesi ile hissettirmeye devam ediyordu, tek sıkıntım yavaş gittiğimizden ötürü ısınamamamdı. Güneş biraz yükselince içimizi ısıtarak bu problemi de ortadan kaldırdı.

Ağrının Devasa Gölgesi
Bensiz Zirve Fotosu


Bizim ekibin kalanı Mustafa abi rehberliğinde bizden 45 dk kadar önce zirve yapmıştı, zirve platosunda ekipten Miguel ve Maite ile karşılaştık, onlar zirveyi yapmış dönüyorlardı. Miguel'e zirvede tişörtleri çıkarmak üzerine olan iddiamızı hatırlatınca bize katılıp tekrar zirveye gelmeyi kabul etti fakat Maite baskça birşeyler söyleyip onu vaz geçirdi. :) Miguel 50li yaşlarında inanılmaz eğlenceli bir adamdı.
Zirve Yolunda Biz - En arkadaki iki kişi
08.45 gibi zirveye ulaşıp defteri karalayıp zirve fotolarını çektirdikten sonra aşağı indik. Önce 4200 kampına ardından 3200 kampına.

Çadırları tekrar kurup akşam yemeğinde bütün ekibin zirve yapmasını kutladık.

Ekibimiz
Ertesi sabah gökyüzü kapanmış, gece zirve yoluna kar yağmıştı, aşağıda olmaktan zirveyi güzel bir havada yapmış olmaktan mutluluk duyarak, o an yolda olan tırmanışçı dostlarımıza şans diledik. Kahvaltı esnasında atıştıran sağanak yağmur sonrasında mis gibi toprak kokusunu içimize çekerek başladığımız noktaya adım adım geri döndük. Doğubeyazıt-Van-İstanbul.
Miguel ve Maite - Bask Çiftimiz
İkinci ve en güzel turumun bitmesinin verdiği burukluk ile istanbula döndük. Haberleşmek üzere mail ve telefonlarımız paylaştık.

Ve evet daha da sevdim ben bu işi.

19 Ağustos 2011 Cuma

Ağrı Dağında Rehber Olmak No.1

"Acaba yapabilir miyim?" derken bir de baktım ki, iki ayrı turu tamamlayıp Doğubayazıtın 4. yıldızı elinden alınmış en lüks otelinden bu yazıyı yazıyorum.

O gün rock'n coke sahnesinin sökümünü tamamlamış, ofise dönmüştük, yolda gelen telefon ile ofiste işimi hızlıca bitirip, iş arkadaşıma motorunda artçı olmuş, kadıköydeki tur firmasının ofisine geçmiştim.

Amaç işin ne olduğunu konuşmak, nasıl yapıldığını öğrenmekken bir de baktımki, iş üzerime kalmış. Bu kadar kısa sürede işi almanın şaşkınlığı ile hızlı bir hazırlık safhasının ardından, Erzincan (Keşiş Dağı), Bitlis (Süphan Dağı), Ağrı (Ağrı Dağı) olmak üzere rotam elime tutuşturulmuştu.

Öğlen 12'de THY ile yapılan rahat bir yolculuk ve Kayserideyim, Erciyes tırmanışını tamamlayan tur grubunu teslim alacağım. Verilen öğütler doğrultusunda grubu beklerken yemek yiyebileceğimiz bir yerler bakıyorum, fiyat alıyorum vs vs derken telefon geldi ve grup ile buluştum. İlk tanışmanın ardından bir önceki rehberi otogara bırakıp yemek faslına geçmiştik bile.

Şimdi o anı düşününce farkediyorum, kayseriye inerken üzerimde acayip bir şaşkınlık ve şapşallık vardı, bir günde kafanın içindekiler değişiyor, sorunlar, sorumluluklar değişiyor. Anında hiç tanımadığım insanlar hayatıma giriyor ve tur bitince de belkide tamamen hayatımdan çıkıyor. Değişik bir iş tecrübesi. Zira normal kültürel turlardan farklı bir iş bu dağ rehberliği, müşterilenle tırmanıyorsun, seyahat ediyorsun 3 öğün beraber yemek yiyorsun.

Turumda en genci 30, en yaşlısı 75 olmak üzere 5 İngiliz, 4 Amerikalı vardı. Amaçları bana saçma gelse de bu turda bu amaç uğruna çalışacaktık. Kısa bir ara verip amacı açıklamaya çalışalım;

Prominent Peaks diye bir listemiz var ve bu listede 1524 tane zirve var. Amaç bu listedekilerin mümkün olduğunca çoğunu yapmak.

Peki bu liste neye göre oluşturuluyor?

Olay sadece yükseklik değil, zira avrupanın meşhur dağları Eiger ve Matterhorn bu listeye giremiyor. Zirve yüksekliği, bulunduğu dağa bağlanan en yüksek sırttan en az 1500 m. yükseklikte olmalı. Resim ile açıklarsak burada Mauna Kea dağı c-b > 1500m olduğundan bir prominent ama Mauna Loa değil zira a-b=p mesafesi 1500m den az. Türkiyede bu listeye göre 23 adet prominent zirve bulunmakta.
İşte bu amaç doğrultusunda sıra ile zirvelerimizi yapmaya başladık.

Önce Erzincan sınırları içerisinde bulunan Keşiş dağına orada tanştığım firma tarafından ayarlanan rehber dostum ile beraber muazzam bir manzara eşliğinde tırmanışımızı gerçekleştirdik. Dağ keçilerini de selamladık.

Keşiş Zirvesi Yolunda Göller

Oradan da doğruca Süphan dağı yakınlarında bulunan Adilcevaz'a; Süphan doğa sporlarına ait Süphan DOSD otele.

Burayada bir parantez açalım ve bu otelden bashedelim. Adilcevaz'ın girişinde bulunan otogarın misafirhanesi atıl durumda uzun süre bekleyince Süphan Doğa Sporları Derneği (Süphan DOSD) kolları sıvamış ve burasının işletmesini alıp şirin bir otele dönüştürmüş. Yolumuz bu tarafa düştüğünde adresimiz artık burası. Fotoğraflar için buradan.

Otele yerleştikten sonra akşam yemeği ve ertesi günün programı hakkında verilen demeçten sonra, katılımcıları odalarına yollayıp, ertesi günün kumanyalarını hazırlamak üzere markete geçtik. (Ben, yerel rehberimiz ve şoförümüz.)

Mütevazi kumanyalarımız da hazır olunca artık nihayet yatabiliriz. Saat 23:00 olmuş. Gece 02:30 kahvaltı 03:00 otelden ayrılış şeklinde olan programa göre kısa bir uyku çektikten sonra, oteldeki dotlarımızla vedalaşıp yola çıktık.

Süphan Dağı Yolundan "Van Denizi" Kıyıları

Saat 04:00 e yaklaşırken aydınlar köyüne ulaştık, köye girmeden sola ayrılan belli belirsiz yoldan araziye girip yaklaşık 10-15 dakika ilerledik ve yürüyeşe başladık. Günün ağarması ile muazzam manzara eşliğinde yavaşça yükselip sonunda zirveye vardık. Derken grubun en yüksek nokta takıntısı sebebi ile etraftaki zirveden yüksek olabilme ihtimali olan diğer 3 zirveye de tırmanıp ölçüm cihazları ile asıl zirvenin gerçekten en yüksek nokta olduğunu teyit edip :) aşağı indik. Bir karpuz molasından sonra son ve en büyük hedef Ağrı Dağı tırmanışını yapmak üzere doğubeyazıta geçtik.

Odaklayamayan makina ve Ağrı

Bundan sonra uzun uzun yazmak ve bunu daha sonra okumak sıkıcı geldi o yüzden bir hayli kısa keseceğim.

Turdan öne çıkanlar şöyleydi,

- Turda rehberlik yaparken en çok zorlandığım anlardan biri ekstraları istemek oldu, samimiyet gösterdiğin birinden para istemek kadar zor bir şey yok. Ancak tur sırasında bazı ekstralar vardı, teknik malzeme kirası gibi.
- Bir diğer sıkıntı turdakilerin aynı performansta olmaması. Biri hızlı diğeri yavaş, bilenler bilir hızlı giden bir insanı yavaşlatmak, alıştığı temponun altında yürütmek ona zarar verir. Çabuk yorar bu yüzden önden gitmesine izin veriyordum ancak bu seferde kontrolüm altında olmuyordu, daha sonra bu sorunu iki rehber, biri hızlı biri yavaş şeklinde çözdük.
- Ağrı dağı kışın çok zor olmasına rağmen yaz mevsiminde ortalama bir performans ile bir çok insanın tırmanabileceği bir dağ. Turistik tırmanışlarda malzeme taşıma gibi bir dert olmadığından oldukça rahat oluyor. Malzemeleri 3200 ve 4200 kamplarına atlar taşıyor. Bir de mutfak çadırı ve nefis yemekler olunca "tarafımdan alışılmış" dağcılıkla uzaktan yakından alakası olmuyor. Açıkçası benim en rahat tırmanışlarımdan biriydi. Tembel alışmaktan korkuyorum :)

3200 Kampında Mutfak

4200 Kampında Mutfak ve Atlar

- Rehber olunca yemeklerinde ingilizce açıklamasını bilmek gerekiyormuş.
- Yine rehberliğin getirdiği bir şey herkesten önce kalkıp herkesten sonra yatmakmış. Ama herkesten dinç olmakmış.
- Hayatımda gördüğüm en büyük patlamayı 4200 kampından gördüm, iran tarafında doğalgaz boru hattında devasa bir patlama meydana geldi.

Patlamadan bir kaç dk sonra

- Zirveden Ermenistan'ı ve nükleer santralini gördüm.

Ermenistandaki Nükleer Santral (Foto: Webden alıntı)

- Zirvede tasvip etmediğim ama başarılı bir reklam gördüm. Pil firması maketini yerleştirmiş izinli mi değil mi bilmiyorum. Şöyle bir hikayesi varmış.

Zirve ve Pil

- Dağın etekleri ve zirve çöplüğe dönmüş.
- Van'da Van gölüne deniz diyorlarmış ve Van'da tütün çok ucuzmuş.
- İshakpaşa sarayının duvar yazıları geçen sene italyadaki gibi yine dumura uğrattı.

2.6.1932 yılından

Sonuç, acemilikle geçen idare edilen bir turdan insanları memnun uğurlamak, nezaketen değilde içten teşekkürlerini almak güzel birşeymiş. Sevdim ben bu işi.

Dipnot: Dağda müşteri olmaktansa rehber olmayı tercih ederim. Fazla rahat batabilir bana. Bir de yazıya doğubeyazıtta başlayıp istanbuldaki evimde bitirmek.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Sokak


Sokak hemzemin oluşundan dolayı tamam mı, insanı birleştirir tamam mı... hangi sınıfsal temelden olursan ol bütün insanları aynı hizaya getirebilir böyle bir özelliği vardır sokağın...

Ama diğer taraf-tan da sokak... çok... aslında çok ağır bir yozlaşmadır yani tamam mı...

Buna karşı koymak... Sokağın belleğinden bahsedemeyiz yani taşın belleğinden, Erkin Koray işte ankara sokaklarından falan bahsederken tamam mı, kaldırımlardan falan filan bahsederken bu bi... Çok romantik bir şey yani tamam mı, bunu yaşayan adam tamam mı... bilir yani tamam mı bunu. Taşın abi... Taş taştır yani tamam mı... Oraya kafayı koyduğun zaman anlarsın taşın taşlığının ne demek olduğunu.



belgeselinden. (00:53:49 - 00:54:30)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...