12 Ekim 2011 Çarşamba

Ağrı Dağında Rehber Olmak No.2

İlk turumdan döndüğümün 3. günü yine şirketten telefon geldi bir tur daha öneriyorlardı, nispeten kısa olan bu tur için açıkçası pek düşünmeden tamam deyince ufak bir pişmanlık yaşasam da (o dönem dinlenmeye fırsat bulamamıştım, ilk turdan döner dönmez part time günlük işler gelmişti) bu pişmanlığım uçağa binenene kadardı.

Bu sefer ne yaşayacağımı, neler yapacağımı kimlerle muhattap olacağımı bildiğimden daha rahattım, tek bilinmez kimlerle dağa çıkacağımdı. Bu turdaki ekibim yarı yarıya Türklerden oluşuyordu. Başka bir firmadan çalıştığım firmaya paslanan müşteriler. (Bu insanlarla beraber tırmandığımdan, 10 günü beraberce geçirdiğimden müşteri demek beni rahatsız ediyor açıkçası bundan sonra arkadaşlar diye bahsedeceğim)

Turumda 4 Türk, 1 Alman, 2 Bask, 1 İngiliz ve 1'de isviçreli vardı. 2 Türk ile (Kadir ve Ömer abi) henüz İstanbuldayken buluşup tanıştık, diğer arkadaşları Van'da teker teker toplayacaktım. 3. Türk olan Hakan abi ile de Van hava alanında buluştuk. Bana verilen bilgiye göre 2 ispanyol ile de Van hava alanında buluşmam gerekiyordu mantıken outdoor kıyafetli bir çift görürsem onlardır heralde diye düşünüyordum fakat dönem tırmanış dönemi olduğundan neredeyse herkes outdoor kıyafetler giyiyordu. :) Bende insanların teker teker hava alanından ayrılmasını bekledim ve kalan çift benim aradığım olacaktır diye düşündüm. Ve haklı da çıktım. Çiftimizin adları Miguel ve Maite idi. Selamlaşıp bizi alacak diğer aracı beklerken tırmanış botlarımı bagajdan almadığımı farkettim. Koşa koşa tekrar bagaja ilerlerken kayıp eşya bürosunun önünde yerde botlarımı koyduğum çantayı gördüm. (Bir kez daha botlarımı kaybedip bulmuştum)

Sürekli kaybedip bulduğum botlarım

Aracı beklerken ekibi birbiri ile tanıştırma ve ekip ile tanışma görevimi yerine getirdim, şimdiye kadar çok güzeldi herkes sıcak kanlı, hevesli ve olumlu görünüyordu. Bizi alacak araç geldiğinde Çin'de yaşayan bir alman olan Uli'yi de otelden aldığını gördüm ekip yavaş yavaş toparlanıyordu. Hızlıca araca yerleşip kalanları almaya kaldıkları otele doğru yola çıktık. Doğan, Jann, Jonathan ve Sybilla'yı da aldıktan sonra uçar gibi doğubeyazıtın en lüks oteli olan Golden Hill'e vardık. Ayarlamaları yaptıktan sonra ertesi sabah 9'da buluşmak üzere ayrıldık.
4. Yıldızı elinden alınmış Golden Hill Oteli

Sabah önce jandarma'da çıkan ufak pürüzü çözüp daha sonra kapalı olan eli köyü yerine ismini hatırlayamadığım daha kuzeyde kalan köye geçtik. Ve Katırcı dostlarımla tekrar görüşüp selamlaştıktan sonra yürüyüşe başladık. Ve ekibi gözlemlemeye başladım, hız olarak bir iki kıişi dışında birbirleri ile gayet uyumluydular. Jann yıllardır dağcılık yapmasından ve fırsat bulduğu her haftasonunu alplerde değerlendirmesinden kaynaklı oldukça hızlıydı, Ömer abi ise uzun yıllardır ilk defa dağlarda bulunmasından ötürü ekibe göre biraz yavaş kalıyordu. Neyse güzel sohbetler eşliğinde ~3200'de olan ilk kampımıza vardık. İnsanlar üzerlerinde olan şaşkınlığı atıp dağa ve ortama alışmaya çalışırken bende onları tanımaya çalışıyor bir yandan da bir önceki turumdakilerle kıyaslama yapıyordum. Onlara göre nispeten daha pozitif ve iyi vakit geçirmeye gelmiş gibilerdi. Akşam yemeğine kadar tırmanacağımız arkadaşlarımla akşam yemeğinden sonra da aşçımız Murat ve katırcı arkadaşlarla edilen uzun sohbetlerden sonra ertesi gün aklimatizasyon tırmanışı için yattık. Ben geçen turda olduğu gibi mutfak çadırında gecelemek istediğimi söyleyip yatağımı hazırlarken Murat da beni ısrarla üşüyeceğimi söyleyerek vazgeçirmeye çalışıyordu. Başarılı olamadı, üşümedim de. :) Uyku tulumunda nasıl yatacağını bildikten sonra yerin çok bir önemi yok deyip artisliğimi de yapayım bu arada.

Kamp Mutfağı - Uli ve Turkish Team

Ve evet gerçek performansları görme zamanı bugünkü planımız 4200'e çıkıp tekrar aşağı inmekti. İlk etapta yavaş kalanları öne alarak ekibi bir arada tutmaya çalışsam da en yavaşın temposunun (aslında temposuzluğunun) diğerlerine zarar verdiğini görüp, arayı açmalarına izin verdim, hava gayet iyi rota oldukça belirgindi. Zaten dağın son dönemleri olduğundan insanlar akın akın dağa geldiğinden rota çok kalabalıktı. Bende arkada kalan arkadaşlarıma dağda yürümenin püf noktalarını anlatarak tempo tutmayı gösterdim ve arkadan tırmanışa devam ettik. Yukarıda performans aşağıda geceleme, aklimatizasyon gayet başarılıydı. Bu arada 4200 kampını ilk defa bu kadar kalabalık görüyordum, ve bunun bu döneme özgü olduğunu da Murat'tan teyit ettim.
 4200 Kampındaki Keşmekeş

Akşama doğru kampa dönüpertesi gün tekrar 4200 kampına gitmek üzere hazırlıklarımızı yaptık, yukarıda yer sıkıntılı olduğundan zor da olsa Murat bize bir mutfak çadırı ayarlayabildi. Önceki gün kör bir dağcıya zirve yolunda rehberlik yapan rehberimiz Mustafa abi de bize katılınca gönül rahatlığı ile çadırlarımıza çekildik.
 Rehberimiz Mustafa

Sabah yine ekibi bölerek 4200 kampına yollandık. Bu sefer tempomuz düne göre daha iyiydi. Ancak yine de Jann kadar hızlı değildik. Yanımızda ilerleyen yüklerini atlarla değil sırtlarında taşıyan gerçek alpinist estonyalı grup ile neredeyse aynı tempoda ilerliyorduk. :) 4200'e vardığımızda yolda bizi geçen çantalarımız ve Murat çoktan çadırları kurmuş, mutfağı hazırlamıştı. (Beni tembel alıştıran öğeler: Mutfak çadırı ve Atlar) Akşam yemeğinde ertesi günkü program kalkış saatleri malzemeler ile ilgili kısa bir brifing yapıldıktan sonra yavaş ekip benim liderliğimde 12:00'de, geri kalan ekip ise Mustafa abi liderliğinde 02:00'de yola çıkmak üzere yattık.

Koşullara göre zengin bir kahvaltıdan sonra 12:45 gibi yola çıktık, önümüzde bir iki ekip vardı, karanlıkta sadece kafa lambalarını görüyorduk. Yavaş yavaş biz de yükselmeye başladık, bir iki saat sonra arkamıza dönüp baktığımızda kafa lambaları ateş böceği gibi parıldayan farklı ekipler halinde 100'e yakın tırmanışçı peşimizden geliyordu, fotoğraf makinalarımızın yakalayamayacağı bu güzel görüntüye biraz bakarken bir şeyler atıştırıyorduk. Zaman geçtikçe diğer ekipler bize yetişiyor, bizi geçiyorlardı, yavaş ama tempolu bir yürüyüş ile 6 saatten sonra buzulun başlangıcına gelmiştik, hava ve kar koşulları gayet iyiydi ancak yine de krampon takmak gerekiyordu. Güneşin doğuşu ile Ağrı dağı heybetini gölgesi ile hissettirmeye devam ediyordu, tek sıkıntım yavaş gittiğimizden ötürü ısınamamamdı. Güneş biraz yükselince içimizi ısıtarak bu problemi de ortadan kaldırdı.

Ağrının Devasa Gölgesi
Bensiz Zirve Fotosu


Bizim ekibin kalanı Mustafa abi rehberliğinde bizden 45 dk kadar önce zirve yapmıştı, zirve platosunda ekipten Miguel ve Maite ile karşılaştık, onlar zirveyi yapmış dönüyorlardı. Miguel'e zirvede tişörtleri çıkarmak üzerine olan iddiamızı hatırlatınca bize katılıp tekrar zirveye gelmeyi kabul etti fakat Maite baskça birşeyler söyleyip onu vaz geçirdi. :) Miguel 50li yaşlarında inanılmaz eğlenceli bir adamdı.
Zirve Yolunda Biz - En arkadaki iki kişi
08.45 gibi zirveye ulaşıp defteri karalayıp zirve fotolarını çektirdikten sonra aşağı indik. Önce 4200 kampına ardından 3200 kampına.

Çadırları tekrar kurup akşam yemeğinde bütün ekibin zirve yapmasını kutladık.

Ekibimiz
Ertesi sabah gökyüzü kapanmış, gece zirve yoluna kar yağmıştı, aşağıda olmaktan zirveyi güzel bir havada yapmış olmaktan mutluluk duyarak, o an yolda olan tırmanışçı dostlarımıza şans diledik. Kahvaltı esnasında atıştıran sağanak yağmur sonrasında mis gibi toprak kokusunu içimize çekerek başladığımız noktaya adım adım geri döndük. Doğubeyazıt-Van-İstanbul.
Miguel ve Maite - Bask Çiftimiz
İkinci ve en güzel turumun bitmesinin verdiği burukluk ile istanbula döndük. Haberleşmek üzere mail ve telefonlarımız paylaştık.

Ve evet daha da sevdim ben bu işi.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...