4 Eylül 2009 Cuma

Kannus Treni

Bu mesajı Helsinki Kannus arası trenden yazıyorum. Sıkıcı bir uçuştan sonra ki sıkıcılığı artık yolculuklardan yorulmamdan kaynaklı, helsinkiye ulaştım.

Saat 05:43te telefonumdan önce kalkarak 15 dklik WC serüvenime başladım, daha sonra hızlı bir hazırlanmadan sonra vapurla Eminönü, oradanda tramway hatlarını takiben hava alanına ulaşmıştım. Tam vaktinde gelmişim zira ne check-in, ne de pasaport kontrolünde gecikme yaşamadım ne de herhangi bir yerde beklemekten sıkıldım. Sözün özü gideceğim uçağa bindim, uçaktaki iğrenç yemek menüsünden sonra ufak ufak salyalı bir uykudan sonra beklenenden erken bir saatte Helsinkiye ulaştım.

615 nolu otobüs ile şehir merkezine geldim, tren istasyonu bu otobüsün son durağı oluyor. Tren istasyonundan biletimi Kokkolu diye aldım, hava alanından 17.50 € ya aldığım telefon kartı vasıtası ile teyzeme durumumu bildirdim. Ufak bir kontrolden sonra trenin gideceğim kasabayada devam ettiğinin öğrenince biletimi değiştirme kararı aldık. Neyse eşyalarmı emanet dolabına bıraktığımdan önce etafı dolaşıp daha sonra değiştiririm dedim, sağa sola bakınırken şehir merkezinin eski taş binalardan oluştuğu dikkatimi çekti, o kadar da beğenmedim açıkçası, ama başka bir şehirde olmak dilini bilmediğin insanların arasında dolaşmak her şekilde ilginç bir deneyim. Nerede yemek yenir ne yenir bilmediğimden kapitalist kuvvetlerin neferi olan McDonalds'ın gördüğüm ilk şubesine girdim ve BigMac menu söyledim, yemeğimi yedikten sonra trenimin kalkmasına halen bir buçuk saate yakın süre vardı, bu süreyi tarihi bölgeleri gezerek değerlendiremeyeceğimi bildğimden gördüğüm ilk büyük alış veriş merkezine attım kendimi niyetim bir yandan fin piyayasasını görmek, bir yandan da insanları gözlemekti. İlk olarak tren istasyonunda farkettiğim, helsinkide ne kadar çok göçmen olduğuydu, zira etrafta çokça siyahi veya esmer abiler ablalar bulunuyordu. Sarışın nüfusunun bu denli yoğun olduğunu sandığım yerde oldukça ilginç geldi bana. Alış veriş mekanlarında bir diğer fark ettiğim gerçek ise fin diyarının ne kadar pahalı olduğu idi. Ulaşım dahil. Hava alanından merkeze normal bir belediye otobüsü 4€ tuttu. Bir diğer yandan 5 saatlik tren yolculuğu 61.50 € tuttu, yo hızlı veya lüks tren değil öyle komfor olarak cumhuriyet ekspresinden farksız, sadece biraz daha hızlı.

Neyse alışveriş merkezlerini gezerken bir israilli satıcı arkadaş (ki nerelisin diye soru ve türkiyeliyim deyince “Heeey! Heim Revivo” diye bağırması ile öğrendim bunu) mağazanın önünden geçerken bana tırnak cilası satmaya kalktı, al kız arkadaşına verirsin mantığı ile kanıma girmek üzereydi fekat fiyat söyleyince hemen kendime geldim, 25 €! Ancak ürün gerçekten işe yarıyor zira sağ elimin baş parmağı halen ışıl ışıl parlıyor. Bir de trenim 16:06'da olduğundan saatimi 15:30'a kurmuştum alarm çalınca tren istasyonuna doğru yola koyuldum yolda istanbuldaki gibi unicef ve green peace adına bağış toplayan gençlerin yanında birde ilk olarak tren istasyonunda sonra mc donalds tuvaletinde sonra her köşede rastladığım ilk gördüğümde güvenlik görevlisi sandığım asker kıyafetli gençler bağış topluyordu. Sanırım askeriye için, ancak çok anlamsız geldi. Neyse gidince sorar öğrenirim. Tam karşıdan karşıya geçeceken bir anketör kızın üzerime geldiğini farkettim, ufak bir salto ile kaçmaya çalışırken önümü kesiverdi istanbulda daha atiktim bu konuda. :) Neyse Fince bilmiyorum diyerekten uzaklaşırken güleç bir yüzle iyi günler demesi kaldı aklımda.

İstasyona dönüp valizlerimi aldım. Tren biletimi değiştirip iki fin arkadaşın yardımı ile trenimi bulup yerime yerleştim, yanımdaki arkadaştan yerimin doğru olduğunu teyit ettikten sonra biraz etrafı seyretttim, müzik dinledim ve bu yazıya başladım, saat 17:02.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...