27 Eylül 2009 Pazar

Göteborg

Arkadaşım ile buluştuktan sonra o afallamayı üzerimden yavaş yavaş atarak göteborg sokaklarını kendimde eskitmeye başladım. İlk izlenim olarak düzenli temiz kozmopolit bir şehirdi. Etraf sarışın isveçliler ağırlıkta olsada esmer abi ve ablalarda azımsanmayacak kadar fazlaydı. Etrafı şöyle bir turladıktan sonra arkadaşımın isveç gettolarından :) birinde olan evine gittik. Bölge nispeten göçmen bölgesi olduğundan kendimi pek isveçte gibi hissedemesemde etrafın temizliği ve coğrafi özellikler nerede olduğumu hatırlatıyordu. Kocaman kocaman kaya blokları ve ağaçlar heryerde. Her tarafımız yemyeşil. İstanbulda o kadar binanın arasında yabancı gibi duran ağaçların tersine burada binalar yabancı kalıyor ortama sanki. Olması gerektiği gibi. Eve çıkıp duş aldıktan sonra yatağımdan ayrı geçen bir sonraki gece oturma odasındaki siyah deri koltuk üzerinde olacaktı.

Sonraki gün arkadaşım sağolsun beni yalnız bırakmamak için okulu kırmış, bahane tabi. Bu bahanenin arkasına sığınarak şehri iyice gezdik. Bu akşam kendi bölümünde geleneksel 'beer tasting' olayı olduğundan akşama doğru kendi bölümüne geçtik, okuduğu bölüm olarak her yıl yapılan bu olayda yıl boyunca lab mutfağına alınacak bira markası seçilecekti sanırım. Toplam 7 ayrı bira sıra ile denenecek önlerinde bulunan kağıda bu biraların tadı ve bölüme uygunluğu hakkında notlar verilecekti. Oldukça ilginç ve eğlenceli bir organizasyondu. İnsanları birbirine kaynaştırmayı biliyorlar. Bu olayın ertesinde ise tüm yabancı öğrencilerin davetli olduğu üniversitenin düzenlediği partiye katıldık beraber. Sonuna yetişsekte benim açımdan gayet eğlenceli geçen bir parti oldu. Ve bir gün ve gece daha böyle geçti isveçte.

Ertesi gün kendim çıktım sokaklara, istasyona gidip şehir haritası edindikten sonra uzun bir yürüyüşe başladım. Şehrin ana arterlerini bol bol adımladım ve sağımda solumda gördüğüm bedava olan tüm müze, park vs gibi yerlere uğradım. Aralarında en eğlenceli olanı ismini hatılayamadaığım ama lunaparkın yanındaki güzel bir mimariye sahip (Dünya kültürleri müzesi olabilir) binadaki 'Bollywood' isimli sergiydi. İçeride Nintendo Wii ile dans yarışması yapabiliyor, Karaoke ile hint film müziklerini söylemeye çalışabiliyor hatta 3D teknolojisi ile kendini bir hint filminin içerisine dahil edebiliyordun, gördüğüm en kapsamlı ve eğlenceli kültür sergisi olmuş. Sergiden sonra müze ile ilgili bir ankete katılarak oradan ayrıldım. Üniversiteye çok yakın olduğumdan oraya geçmeye karar verdim orada arkadaşımla buluşabilirdim. Yolda gelen telefonda arkadaşım isveçte yaygın olan 'afterwork' geleneğinden bahsediyor ve katılalım diyordu, tamam dedim ve merkezde buluştuk. Uzun aramalardan sonra bir yere girdik, türke benzeyen iri kıyım bir badygard tarafından yaşlarımız kontrol edilip onaylandıktan sonra dışarıda tıklım tıklım kalabalığın arasında bir yere oturduk ve afterwork olayına dahil olduk. Mevzu şöyle işliyor, iş çıkış saatlerinde kafeler açık büfe yemek sağlıyorlar siz sadece bira alarak atıyorum 15:00-19:00 arası açık büfeden ücretsiz yararlanabiliyorsunuz. İsveçte saat 18:00'den sonra ağır alkol bulunmuyor, yani maksimum %5.9 bulunabiliyor üzerinin satışı yasak. Sadece devletin işlettiği alkol satış merkezlerinden alabiliyorsunuz, bu marketler çeşit bakımından oldukça zengin, efes dahi var. Bir önceki gün buradan biralarımızı aldığımızdan afterwork ertesi ucuz bira için yine buraya yöneldik ancak yaklaştığımızda içerisinin aşırı kalabalık hatta dışarıda kuyruk olduğunu görünce az alkollü bira ile yetinmeye karar vererek Seven Elevenlardan birinden biralarımızı alıp şehrin ortasındaki parklardan birinde kanal kenarında oturup muhabbetimizi yaptık. Ve bir günde böyle geçti. Bu günün akşamında ucuz bilet bakıp Kopenhaga gitmeye karar verdim. Ve Kopenhagtan helsinkiye bulduğum biletin birde riga/letonya üzerinden aktarma yapması sayesinde rigayıda görmüş oldum.

Sonraki gün, okuldaki türk arkadaşlar adalara gideceklerini söylediler bizde sonradan katılırız diyerek ada olayına girmeye karar verdik, ancak öncesinde methini çok duyduğum ikinci el marketine gidelim dedik, ikea gibi bir market reyon reyon ayrılmış ve ikinci el eşya satıyor, bu merakı olanlar için tam bir cennet, kıyafetten mobilyaya herşey var, ancak sadece haftanın bir günü belli saatler açık. Merakla gezimizi tamamlayıp, zaten huzurlu olan kentin dahada huzurlu bir kısmına adalara geçtik, ada içerisinde uzun uzun yürüdükten sonra onlarca olan adalardan birini keşfetmenin keyfi ile ve karnımızdaki taze elmanın verdiği doygunlukla geri dönüş vapuruna bindik. Elma olayı şöyle oldu etraf zaten sahipsiz elma ağaçları ile dolu bir de üstüne bir ada sakini sağolsun elmaları toplamış ve lütfen alın diye bir yazı eşliğinde yolun kenarına koymuş, e bizde kıramadık aldık tabi. Günü akşamında 'beer tasting' olayında tanıştığım isveçli bir arkadaş evinde verdiği toplaşma olayına bizide davet etti ve bu olaya katıldık, isveçli olan arkadaşlarla uzun uzun muhabbetler sonucu bir gece daha bitti. Aslında tam olarak bitmemişti, oradan çıkıp göteborgun gözde mekanlarından 'sticky fingers' diye bir gece kulübüne gittik ama ertesi gün erkenden otobüsüm olduğundan fazla takılmadık.

Ertesi gün 08:35'te kopenhaga otobüsüm vardı ve yolda olacak olmanın verdiği heyecan ve belirsizlik ile uykuya daldım.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...