23 Eylül 2009 Çarşamba

İsveçe Doğru Vol.2

Kamarama indiğimde amacım yatmaktı ancak siyahi abilerden bir tanesi geminin freeshopundan 2 litrelik kutu şaraplardan almış içiyordu, beni de davet edince beraber içmeye başladık ve tabi içki yalnız gitmiyordu derin mevzulardan konuşmaya daldık, uzun uzun konuştuk iyi bir adamdı, ismi GAF idi takma adı tabi. Kendisi aslen kamerunlu ancak helsinkide öğrenciymiş ve bitirme tezini yazmak üzere geziyormuş, kopenhagta arkadaşlarını ziyarete gidiyormuş. Çok çalışmak ve kazandıklarını keyfine göre harcamak üzerinde aynı fikirleri paylaşarak muhabbetimiz sürerken diğer siyahi abi geldi onun ismini hatırlamıyorum, ancak tam bir müslüman zenciydi, OZ dizisinden fırlamış gibiydi, vurgulu, elini kolunu sallaya sallaya konuşuyordu, koca koca altın sarısı takıları vardı, neyse biraz beraber içtikten sonra (ki müslüman abi içmedi şarabın haram olduğunu söyledi) hayatını yaşamak konusunda çok gaz olan GAF'ın gaz vermesi ile yukarı çıktık, söylediğine göre bu gemide gece hayatı pek renkliymiş, neyse çıktık yukarı saat 12:00 civarıydı. Gece GAF'ın söylediği gibi pekte renkli değildi klasik disko ortamı insanlar içmiş yürüyemeyenler, sızanlar, birbirlerine kur yapanlar, daha da ileri gidenler, birbirlerine sarkanlar (ki bunların başında iki kro türk geliyordu) vs vs... Gecenin en kayda değer olayı şöyle gelişti; ben bir masada yayılmış otururken kro türk abilerden biri gözüne sarhoş bir kızı kestirip yanındaki masaya gelip oturdu ve diğer kro elemana göz işareti yaptı bende bu arkadaşları izliyorum bakalım ne yapacak diye, neyse yana dönüp bakmalar, bir şeyler sormalar falan ama kız uçmuş umrunda değil, sonra arkamdan bir hışımla OZ'dan fırlamış abi geldi bana selam çakıp bu sarhoş kızın kolundan tutup piste götürmeye çalıştı kız direndi bu zorluyor, sonra kızın arkadaşları geldi içlerinden tüyü bitmemiş ama semiz bir delikanlı bizim bu OZ fırlaması abiye birşeyler dedi sonra bir baktım bizim abi gürlüyor, o kadar sesli müzikte ettiği küfürleri duyuyorum, neyse diğer eleman tırstı biraz ama olayı anlamamışa vuruyor bir yandanda, bizim abide uzatmadı gelip mevzuyu anlattı böyle böyle gece geçti.

Sabah 08:30 gibi GAF uyandırdı kapının kapanma sesiyle. 10 dk sonra geldi yukarıda manzara çok güzel isveç kıyılarına geldik dedi, toparlanıp yukarı çıktım. Oturup manzaranın tadını çıkardım, sahilde adacıklar üzerine inşa edilmiş şatoların arasından sonunda isveç'e ulaştık. Artık stockholm'deydim. Girişte pasaportuma bakarlar diye düşünüyordum açıkçası ama ne pasaport görevlisi ne de polis vardı etrafta. Avrupa Birliği sınırları içinde ilk defa olmanın acemiliğinin verdiği tedirginlikle attım ilk adımlarımı isveçte. Limandan şehir merkezine gemiden 3 küsür euroya aldığım otobüs bileti ile ulaştım.

Otobüs limandan terminale geldi direk. Burada hem tren istasyonu hemde otobüs garı aynı yerde. Hemen internet olayını aradım, kendi bilgisayarımdan giremeyince yarım saati 26 isveç kronuna (Yaklaşık 3€) istasyon içinde biryerden bağlandım, plansız bir yolculuk olduğundan couchsurfingten olumlu yada olumsuz bir yanıt gelmemiş, zira dün yazabilmiştim. Burada kalan bir arkadaşım vardı fakat neden bilmiyorum kafamda sanki o istanbula dönmüş gibi bir kanı oluştundan aramak aklıma bile gelmedi, daha doğrusu gelen düşünceyi kovaladım. Edindiğim Stockholm haritasında mevcut hostellerin yerlerini işaretleyip telefonlarını yazdım. Hava ilginç bir şekilde sıcaktı, yorgundum, çantam ağır geliyordu ve akşam kalacak yerim kesinleşmemişti. Göteborgta yaşayan arkadaşımı arayıp yarın musaitmi diye sormaya karar verdim, ancak bu isveç yöresinin ankesörlü telefonlarını kullanabilmek için profesör olmak gerek sanırım, yapamayınca backpacker bir iki gençten yardım istedim... Hayır onlarda yapamadı üstüne üstlük makine yaklaşık 3 Euromu yedi. Etrafıma baktım ve bir otobüs firması gördüm. SWEBUS Express. Göteborga ilk otobüsü sordum, sonrada en ucuz otobüsü ikiside aynı otobüstü ve yarım saat sonra kalkıyordu, biraz düşündükten sonra açıkçası stockholm'ü çok da merak etmediğimi farkettim ve biletimi aldım. Kısa bir bekleme sırasında yaptığım kahvaltıdan sonra otobüse bindim, Burada en ucuz ulaşım olmasına rağmen otobüslere pek talep yok, heralde en uzun mesafe için kullanan bendim, zirabenim dışımdaki kitle sürekli değişti. Otobüs koltuklarında numara yok istediğin yere oturuyorsun, yol üstündeki neredeyse tüm şehirlerde durarak yaklaşık 5 saatlik bir yolculuktan sonra göteborga vardım. İşte bir bilinmez daha başlamıştı arkadaşıma nasıl ulaşacaktım, otobüsten inip o neredeyim ben afallamasını atlattıktan sonra (ki bu afallamayı çok seviyoum)tren istasyonuna benzeyen binaya yöneldim, o saçma ankesörlü telefona bir iki euro daha kaptırıp ama arkadaşıma ulaşabilmekti niyetim. Ancak kapıdan girer girmez bir mucize arkadaşım karşımda o kadar afallamışım ki meraba deyip geçtim sonradan idrak edip sarıldık birbirimize. Meğer otobüste attığım facebook mesajını almış ve gelmiş.

Burada şöylebir şey yazmak istiyorum, helsinkide galerilerdden birinde şöyle bir reklam vardı, Mercedes reklamı: Beyaz bir fon üzerinde iki küçük kare fotoğraf, altında "Uçak ile yolculuk" yazıyordu. Sonra yanında yine beyaz fonda ilk ve son karesi aynı küçük kare fotoğraf olan, ancak o iki kare fotoğrafın arasında onlarca kare fotoğraf bulunan kompozisyonun altında ise "Mercedes ile yolculuk" yazıyordu. İşte buydu aradığım, ben hedefi değilde hedefe gitmeyi giderken birşeyler yaşamayı seviyorum, yolda olmayı seviyorum yani.

Bundan sonra Göteborg'ta yaşam var. :)

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...