31 Ekim 2010 Pazar

Barcelona'dan Paris'e Doğru Vol.2: Toulouse - ???

Yine not defterime yazdığım devam yazısı, 08.09.2010 tarihinde Vierzon-Paris treninde yazmışım:

Dün Toulousedaki hostun evinden çıktım, acaba bir gün daha beklese mi? diye düşünürken çıkmam saat 10:00 u buldu. Otostop noktasına varmam da, kahvaltılık ve yol alışverişi ile 11:00 i buldu. İlk çekingenliğimi ve sabah mahmurluğumu atmaya çalışırken otostop için bir kız geldi, hazırlanıp yanına giderken çat diye bir minibüs durup aldı. (Kız olmanın avantajı - daha 5 dk olmamıştı geleli)

Benim araç bulabilmem ise 40-45 dk sürdü. Neyse buna da şükür. Barcelona'dan buraya kadar gelebildim sonuçta. Genç bir çocuk durdu. O da eski otostopçuymuş. Zaten otostopçunun halinden anlayanlar duruyor genelde. :) O yüzden zengin tipler ve pahalı araçlar yüzüme bile pek bakmıyorlar.

Neyse bir sonraki otoban gişesine kadar bıraktı beni. Orada yarım saat kadar bekledim, bu arada kahvaltı için aldığım keki tırtıkladım, WC ve su ihtiyaçlarımı giderdim. Ve yaşlı bir adam durdu. Dragon Ball çizgi film serisindeki kaplumbağa efendiye (muten roshi) benziyordu. O ingilizce bilmiyor bende fransızca bilmiyordum. Ama neyse ki bir önceki hostum Benjamin eski bir fransa haritası vermişti. Gideceği yeri orada gösterdi ve bindim. Paris'e yaklaşık 2 saatlik mesafedeydi gideceği yer. Yolun 3te2sinden fazlası bitecekti yani. Süper.

Muten Roshi :)

Yolculuk dil problemi yüzünden dialog bakımından zorlu geçse de; abinin çok ilginç bir tip olmasından dolayı pek sıkılmadım. Kendisi 60 küsür yaşındaymış, 2 torun sahibiymiş ve onları ziyarete gidiyormuş. Yol boyunca durduğumuz istasyonlarda hediyelik bakarken anlatmıştı. Ressammış ama heykel de yapıyormuş. Bir çok enstrümanı da çalabiliyormuş. Tabi fotoğrafçılıkta varmış :) Tam bir sanatçı yani. (Ayrıca dikkatimi çeken, kulağında "buradan kesiniz" şeklinde bir de dövme vardı)

Yaklaşık 5 buçuk saat süren yol boyunca sürekli müzik dinledik. Aracın her tarafından CDler çıkıyordu bana birini seçtiriyordu ve bitene kadar dinliyorduk. Etnik müziğe meraklıymış bende elimdeki 3-5 etnik müzik albümünü ona dinlettim. Beğendiğini belirtti ve uzun uzun dinledi.


Parise gidiyoruz Oley!

Sağolsun o da diğer liftlerim gibi asıl gideceği rotadan çıkarak beni otoban gişelerinden birinde bıraktı. O ana kadar her şey süper gidiyordu saat 18:00 a geliyordu ama neredeyse Paris'e varmıştım. Yaklaşık 200 km kalmıştı ve hava 20:00 gibi kararıyordu. Çok aç değildim. Abur-cuburum ve suyum vardı. Ayrıca Barcelona Dechatlon'dan polar battaniye almıştım. Ve yolun karşısında birde telefon kulübesi vardı. Etrafa baktım gerekirse geceyi burada geçirebilirim diye düşündüm.

Ama işte tam o noktada o günün hatasını yaptım ve her şey birden ters gitmeye başladı. Bir çift durdu. Paris'e gitmek istediğimi söyledim. Aralarında fransızca bir şeyler konuştular ve sonra haritadan gidecekleri yeri gösterdiler. Paris'e biraz daha yaklaşıyordu. Orada otoban gişesi var mı diye sorduğumda var dediler. Tamam deyip atladım arabaya. (Burada yaptığım hata bulunduğum noktadan direk Paris'e araç bulabilecekken o araca binmem oldu.)

Neyse kız olan iyi niyetli muhabbet etmeye, yardım etmeye çalışıyor. Ama diğer eleman tam bir angut. Aynadan arada pis pis bana bakıyor, benden rahatsız olduğunu belli ediyor. Ne diye durdun o zaman mal herif diye içimden geçiriyorum bende. Neyse bunlar bir yol ayrımına gelince biz buradan döneceğiz, Paris şu tarafta kalıyor seni şurada indirelim diyorlar. Tamam diyorum. Benim için otobandan çıkıyorlar, eleman açıkça ve gıcık bir tonda söylüyor bunu. Bende tamam birader ne kadarsa ödeyeyim diyorum ve 2.80€ vererek araçtan iniyorum. Kız mahçup mahçup parayı alıyor.

Vierzon gişeleri

İndiğim için memnunum ama bir yandan da bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Hemen koşup otoban gişelerinin altına sığındım. Yağmurluğumu çıkarıp giydim ve otostopa başladım. Yarım saat kadar bekledikten sonra bir polis arabasının yaklaştığını gördüm baktım gişelerin dışındaydım yani sorun yoktu. Otostopa devam ettim. Durdu ve burada otostop yapamayacağımı söyledi. Otobanın dışında olduğumu söyledim. O da burada iki tarafında otoban olduğunu, yol ayrımını göstererek otobandan derhal çıkmamı söyledi. (Bu arada şunu fark ettim TR'de bilinç altıma işleyen polis korkusu burada da kendini gösteriyordu.) Ve 2 dk sonra tekrar bir devriye geçeceğini burada olursam ceza keseceğini söyledi. Hafiften tırstım ve yağmur altında otobandan çıktım. Ve bağlantı yolunda uygun bir yere doğru ilerledim. Bu arada şakır şakır yağan yağmur beni donuma kadar ıslatmıştı. (Burada yaptığım mallık yağmurun dinmesini gişeler altında beklememek oldu. Gerçi saatlerce yağmıştı yağmur, yani bir şey değişir miydi bilemiyorum) Pasaportu cüzdanı ve telefonu sağlama aldıktan sonra otostopa başladım. Ama bu halde beni kimsenin alacağına kendim bile inanmıyordum. Çok araçta geçmiyordu. Bu inançsızlık ile çok fazla diretmedim. ve bir süre bekledikten sonra kasabayı keşfe çıkmaya karar verdim. Belki başka bir çıkış vardır ve oraya giderim ümidi ile merkeze doğru uzun bir yürüyüş yaptım. Giderken de bir yandan geceyi burada geçirmek zorunda kalırsam diye sığınacak bir yer bakıyordum. Sağanak altında iyice ıslanan çantamın ağırlığı ile yok bitmek bilmedi. (Şimdi google earth üzerinden baktım 3 km imiş halbuki)

Polisin bana artizlik yaptığı yer: Vierzon gişeleri

Lanetli kasaba Vierzon:

Merkeze varınca tren istasyonuna geçtim hemen. Biletlere baktım WC ihtiyacımı giderdim. Trenle mi gitsem yoksa burada mı kalsam diye düşünürken garın 22:30da kapandığını fark ettim. Son tren Paris treniydi ve 20 dk rötarlı yazıyordu. Yani benim Pariste olmam 23:30'u bulacak ve eve varmam felan derken bir hayli gecikecektim. Burak'ın arkadaşı Marga'ya telefonla ulaşmaya çalıştım. Onun için uygunsa trenle gidecektim ama ulaşamayınca bende burada sabahlamaya karar verdim. Burası Paris'ten daha güvenliydi en azından. Tren istasyonunda bir kuytuda ıslak kıyafetlerimi değiştirdim ve biraz abur cubur yedim. Sonra geceyi geçirecek bir yer bulmak üzere istasyondan ayrıldım. Şehrin diğer çıkışına doğru yürümeye başladım. Amacım tecrübelerimden yola çıkarak uygun bir telefon kulübesi bulmak ve geceyi geçirip ertesi sabah erkenden otostopa başlamaktı. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüşten sonra şehrin çıkışına geldim ve yakınlarda da bir telefon kulübesi buldum. Baktım gayet uygun görünüyordu. İçerisi biraz temizledikten sonra matımı serip yerimi hazırladım. Saat 23:00e geliyordu. Hafiften uyuklamaya başladım. (Avignon ve Barcelona'dan sonra dışarıda geçen 3.gün)

O geceki barınağım: uzun uzun pozlama denemesi vol.1

O geceki barınağım: uzun uzun pozlama denemesi vol.2

Bilinçaltından gelen "Polis Korkusu":

Kesik kesik uyudum. Gece 01:30 gibi polis arabasının ışığı ile uyandım, yanımdan geçti gitti. Neden bilmiyorum acayip tırstım. :) Polis aracı biraz gitti ve geri dönüp tekrar geldi. Bir anda kendimi kaçak göçmen gibi hissettim. :) Ve tırsmaya aynen devam tabi. Uyku sersemliğinin etkisi de büyük tabi. Neyse polis aracı geldi önümde durdu ve farları bana doğrulttu. Kalkıp baktım, ne olduğunu anlamaya çalıştım. Sonra polis yoluna devam edip gitti. Tabi adrenalinden uyku felan kalmadı bende, çıktım biraz dolaştım. Sonra gelip tekrar yattım. Ama gözüme uyku girmiyor tekrar gelecek korkusu sardı beni. Acayip şapşal durumdaydım. :) Neyse öyle böyle tekrar uykuya daldım. 03:30 gibi bir korna ile uyandırıldım. Gözümü açtım polis aracı yine farlarını bana dikmiş karşımda duruyordu. Önce tepki vermedim, sonra kornaya ve selektöre devam etti. Kafamı kaldırıp baktım. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. :) Tahmin ettiğim kadarı ile havanın soğuk olmasından kaynaklı beni evsiz sanıp yaşayıp yaşamadığımı kontrol ediyordu. :) Sonra huzurlu bir uykuya daldım.


Orleans yönüne gitmem gerek

Gün ağarırken kalkıp toparlandım. Üzerime giydiğim ekstra kıyafetleri çıkardım ve telefon kulübesinin esas sahipleri örümcekler ile vedalaşıp ayrıldım. Bu arada ayakkabılarım sırılsıklam olduğundan sandalet giymiştim. Üşümemek içinde kat kat çorap. Yani çorap-sandalet ikilisi ile fransız topraklarını da arşınladım. :) Sabah diğer çıkışa gidip otostop denesi yaptım ancak anladığım kadarı ile burası oldukça zengin bir kasaba veya otostop için yanlış nokta. 1 saatlik beklemenin ardından kimse durmadı. Yağmura karşı oldukça savunmasız durumda olduğumdan (Ne yağmurluk ne ayakkabı ne de yedek kıyafet var) ve havanın rezalet olmasından dolayı (yağdı yağacak) otostopu burada sonlandırıp trene binmeye karar verdim. Dün gece yürüdüğüm o yolu gerisingeri tekrar yürüyerekten gara vardım. İngilizce bilmeyen ve birde bunun artisliğini yapan istasyon görevlisinden biletimi alarak (ilk defa böylesine rastladım) Paris trenine bindim.

Çorap-Sandalet kombinasyonu

Yazıya Dair: Bunları yaşarken, neredeyse hiç pişmanlık duyduğumu, şikayet ettiğimi hatırlamıyorum. Çünkü tüm bunların geçici olduğunun farkındaydım. Gelip geçiciliğin farkında olmak hayatı yaşarken daha çok keyif almayı sağlıyordu. Halen de farkındayım.

Ve bir iki resim+vidyo:

Uzakta Rüzgar Tirbünleri, Orta Fransada bir yer

Barınağımın Manzarası

Orleans Yolu

Sağnak başlayınca sığındığım köprü altı, uzakta çantam seçiliyor :)


Bu da giderken çektiğim vidyolardan biri muten roshi amcayı da çekmişim arada :)

1 Yorum:

Lalehan dedi ki...

telefon klübesi kısmını okudum da tekrar; sanıyorum yaşamayı hem isteyeceğim hem de istemeyeceğim bir deneyim.
bir de o İngilizce bilmemesiyle artistlik yapan görevli belki de biliyor olabilir =) bile bile şaşkın şaşkın bakarlar insanın yüzüne bi de. gerçi belki de hakkaten bilmiyodu seninkisi =)
neyse, gezinin devamını bekleriz !

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...