24 Kasım 2010 Çarşamba

Paris: Kısa Kısa (Fotoroman tadında)

Buradan sonra defterime düzenli yazmayı bırakmışım. Sadece notlar var, bu yüzden kısa kısa notlar şeklinde bitirmek istiyorum. Üzerinden zaman ve anılar geçtikçe unutuluyorlar zaten. Fazla uzatmamak gerek.
  • Parise gri yağmurlu bir günde ulaştım. İlk dikkatimi çeken tren istasyonundaki askerlerdi. Sonradan öğrendiğim kadarı ile taşıdıkları ağır silahlar boşmuş. (Saçma geldi şimdi)
  • İkinci dikkatimi çeken şey ise şehrin evsizlerle dolu olduğuydu, ama daha sonra farkettim ki bazıları bunu seçmişler. Yani istekleri doğrultusunda sokaklarda yaşıyor gibiydiler. Ve sonradan şuna şahit oldum. Bir polis eskortunda sağlık görevlileri sokaklarda yaşayanları aşılıyorlardı.
  • Nerede olduğumu anlamaya ve Margaya telefon açmaya çalıştım hemen. Etraftaki şehir haritalarından yararlanarak bulunduğum yerden "Republique" durağına olan yolu çizdim kafamda. Margaya ulaşmak ise yalan oldu. Kontörüm yani liralarım bitmişti. Telefonla saçma sapan bir kontor yükleme denemesinden sonra bu işten vaz geçip republique durağına vardım.
  • Quick'te bir hamburger yedim ve internetten kontor yükledim. Burak'a ulaşıp durumu sordum. Akşama geleceklerini söylediler. Etrafta biraz zaman geçirip "Hak Yolu" nu gördüm. Starbucks'ta yarım saati 2€'ya interneti reddedip, "2001: Space Odyssey" filmini izleyerek zamanı akşam ettim ve Burak ile buluştuk. Rita ile de ilk tanışmamız o an oldu.

  • Beraberce Republique semtinin merkezindeki belkide hayatım boyunca bir daha hiç kalamayacağım eve geçtik. Marga ve Elda ile de ilk tanışmamız burada oldu. Bu kızlar komple portekizliydiler ancak Rita ve Marga buraya yerleşmişlerdi. Elda ise onları ziyarete gelmişti. (Mi?) Ev patronlarının eviydi. Biz geliyoruz diye ödünç vermişti (!) Güzel saatlerimizin geçtiği evin balkon manzarası şöyleydi:

  • Akşam yemeği soğuk karşılamanın ardından tanışma kaynaşma zamanları. Ve Elda neden burada öğreniyoruz. Kendisi hostes olarak Ryan Air'de çalışırken, yerde içilen 1 biranın uçakta 3 bira etkisi yapması ve aktarma durağı olan pariste yanlışlıkla inip uçağı kaçırması ve yollarımızın kesişmesi.


  • İki kişilik bir koltukta, rahatsız geçen bir uykunun ardından, güzel bir kahvaltı ve kısa kısa paris gezisi. Hedef: Châtelet. Parizyen tiplere alışma günü.


  • Friendfeed'den kimseyi tanımıyorken, gidip pariste yaşayan sicola ile buluşmamız, tanışmamız.
  • Akşam koli koli bira içip çılgın bir gece geçirmemiz.

  • Ve tembel paris günleri, öğlene doğru kalkmalar, kızlar tarafından hazırlanan kısmen nefis yemekleri yemek. Daha önce çekilen sefilliklerin ardından biraz salıverme zamanları. (Aşağıdaki fotoda yine bozulmuş bir bilgisayarı tamir etme çabaları görülmekte)


  • Elda'yı gönderdikten sonra Burak, Rita, Marga ve Ben tayfası ile "Fete de La Humanite" adlı Fransız Komünist partisinin düzenlediği sudan ucuz (19€) festivale katılmamız. Envai çeşit milletten komünist partilerin, ayrılıkçı örgütlerin (TR'den Halk Cephesi ve PKK) açtığı standlar arasında dolaşıp, yemeklerini yeyip akşamına Prodigy, Madness gibi adamları dinlemek. Ve bu sırada istanbuldan, üniversiten arkadaşına rastlamak (Evet aynen, Oha!)
  • Kamp bileti almayı unuttuğumuz için sokağa kamp kurmamız ama polisin gelip, çadırı toplamamızı istemesi ve festival alanı içine kaçak kamp kurmamız. Kimsenin birşey dememesi, ne güzelmiş.

  • Festivaldeki neredeyse muhteşem düzen ve temizlik. Ev konforunda tuvaletler. (Bizdeki toirent faciasını düşününce)
  • Politik bir festivalin olaysız geçmesi. Etrafta polis olmaması vs alışılmadık durumlar benim için.
  • Festivalin son günü "Boogie Balagan" adlı grubun "Erkin Koray"dan "Yalnızlar Rıhtımı"nı söylemesi güzel bir sürpriz oldu Burak ve benim için. Tabi unutulmazlar arasına arada çıkan dansçı kızın müthiş şovunu da eklemek lazım.

  • Meşhur Paris mezarlığında girer girmez "Yılmaz Güney"in mezarı ile karşılaşmak. Ahmet Kaya da buradaymış ama göremedim. Ve burada yatan insanların "mezar" kavramına farklı bakışlarını farketmek. Devasa ancak bir o kadarda güzel mezarlar görmek. Ha anlamsız geldi orası ayrı.

  • Eyfel kulesinden yeterince etkilenmeme durumları, ama sonra yapıldığı dönemi düşününce iyi kasmış adamlar.


  • Champs-Elysees de gezerken Louis Vuitton mağazası önünde saçma sapan bir kuyruk ve bu kuyruğun fotoğrafını çeken turistler. (Ve biz)

  • Ritanın köpeği Carolina ile tanışmak kaynaşmak ve bol bol gezdirmek. Köpekle birçok yere sorunsuz girmek, hatta metroya elinde köpek ve bira ile girip kimsenin pis pis bakmaması tersine köpeğinize sempati ile bakmaları ne güzelmiş.


  • Gitmeden son gün Türk yemeği yapacağım size deyip, malzeme aramak ve bulamamak durumları, sonrada gidip bulgur diye kuskus almak ve bulgur muamelesi yapıp deneysel bir yemek hazırlamak ve beğenilmesi hoş bir anı oldu bende. Cacık gibi yapımı çok kolay olan bir şeyin umduğumdan fazla beğenilmesi de ilginçti.
  • LİDL mucizesi pariste de geçerliydi.
  • Hayatımda hiç tüketmediğim kadar bira tüketmek. Çeşitlilik güzel şey.

  • Son olarak da üstteki fotodaki ifadem paristeki günlerimin özeti aslında. Mutluydum.

    Not: Fotoların çoğu Burak ve Marga tarafından çekilmiştir.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...