28 Kasım 2010 Pazar

Yola Devam: Paris-Lille-Utrecht

Yavaş yavaş toparlarsak şöyle oldu:

Yolda ilk gün:

Buradan sonra planımız Burak ile Utrecht'e otostop yapmaktı, sabah erken kalkıp güzel bir kahvaltı ve alınan duş ile yola hazırlık aşaması tamamlandı. Kendimize güzel bir karton bulup yol tabelası yaptık ve Rita ile beraber metroya geçtik. Rita ile ilk vedalaşmamız orada oldu, çiftin duygusal vedalaşmasından sonra önceki gün hitchwiki üzerinden tespit ettiğim noktaya gitmek üzere 13 numaralı metroyu beklemeye koyulduk, önce anlayamadığımız bir anons sonra Ritanın gelip bizi anons hakkında uyarması. Metro raylarına bir adam düşmüş ve sefer iptal olmuş. Hemen güzergah değişimi ve Rita ile ikinci vedalaşma.

Noktaya ulaştığımızda en iyi noktayı tespit etmeye çalışmak ve 10 dakika içinde bir araç bulmak. Otoban çıkışında şoför arkadaşın kendi ürünlerinden bize ikram etmesi. Tabi burak Panelvan aracın bagaj bölümünde olunca sadece bakmakla yetindi :) (Genelde şoförler ile iletişim kısmı bendeydi, bu yüzden öne oturan ben oluyordum.)

Burası çok net değil, tam olarak nerede indik hatırlayamıyorum. Ama İndiğimiz yerden yeni bir araç bulmamız o kadar uzun sürmedi. Böylece kısa sürede Fransadaki son kent Lille'e vardık.

Kısa bir şehir turu. Etraftaki sokağa atılmış eski eşyaları karıştırmak. Burada millet eskilerini sokak başlarına bırakır ihtiyacı olanda gelir alırmış. Güzel bir adet.

Başarısız bir iki otostop denemesinden sonra, akşam olduğundan ve yağmurlu olduğundan Utrecht'teki hostumuza gelemeyeceğimizi bildirip geceyi burada geçirmeye karar verdik. Plan tren istasyonunda yatmaktı ama muhtemelen gece kapanacaktı. En azından kapanana kadar kuru ve sıcak bir yerde dinlenebilirdik. Girişteki McDonaldsta karın doyurma, WC ve internet gibi insani ihtiyaçlarımızı giderdik.

Bu arada nette CS Emergency grubuna mesaj atmıştım. Ve mucize gerçekleşti. 30 dk içinde bir host bulduk. Tek odalı bir evde tek başına yaşayan Wan Muzaffar adlı arkadaş, sınavı olmasına rağmen bizi kabul etti sağolsun. Ve ıslak, soğuk bir gece beklerken. Sıcak ve nispeten rahat bir gece geçirdik. (Neden bilmiyorum buraya kadar fotoğraf çekmek aklımıza gelmedi)

...

Yolda ikinci gün:

Ertesi gün şehrin otostop'a uygun noktalarını kontrol ettik ama bu konuda çok kötü bir şehirdi. Uygun noktayı bir türlü bulamadık. Oradan oraya sürüklendik. Ve en sonunda bir noktada filmlerden çıkma iki göçmen görünümlü abi bizi kabul etti. Nereye gideceğimizi bilmeden binelim dedim. Bu şehirden artık kurtulmak istiyordum. Tabelamızda "Belgium" yazıyordu. Araçta harita üzerinden gideceğimiz yeri öğrendim. Belçika sınırında küçük bir köye gidiyorduk.


Ve Belçikaya varış. Sağ olsun göçmen abiler bizi Belçika sınırı içine kadar bıraktılar. Bulunduğumuz yer Warneton adlı küçük bir kasabaydı. Burada iner inmez muazzam manzaralar ve insanların güler yüzlülüğü sayesinde hemen keyiflendik. Otostop yaparken insanlar almasa bile gülümsüyor, el sallıyorlardı. :) Buradan İlk büyük şehir Kortjik'e gitmek üzere tabela yazıp beklemeye koyulduk.



Çok kısa beklemelerle, kasaba kasaba ilerleyerek. Kortjik'e vardık. Yeni Hedefimiz Gent idi. Buradan karısı yeni doğum yapmış genç bir arkadaş bizi Gent'e bir adım daha yaklaştırdı. İsmini tam hatırlayamadığım kasabadan da bir ailenin arabası ile Gent'e vardık. (Bu arabada iki kadın vardı ikisininde oğulları TR'de Burak ile aynı okulda erasmus yapıyorlarmış, dünya küçük)

Gent'in güney tarafında bırakıldığımızdan sonuçsuz birtakım otostop denemelerinden sonra kuzey tarafına ilerlemeye karar verdik. Uzun yürüyüşlerden sonra şehri boydan boya geçerek, üniversitenin yanında otostopa başladık. Çok geçmeden bir araç durdu. Bizi alan beyefendi buraların eskisiymiş. Antwerpen'de oturuyor ve burada üniversitede felsefe profesörlüğü yapıyormuş. TR konusunda oldukça bilgili ve bir çok kez ziyaret etmiş birisiydi. Yılmaz Güney üzerine güzel bir muhabbet ettik. Ve işte bizim için günün kırılma noktalarından biri de burada gerçekleşti. Antwerpen yolunda olağan dışı bir trafik vardı. Burada 1 buçuk saate yakın zaman kaybettik. Birde üstüne Gent kuzeye giderken kaybettiğimiz vakti ekleyince, sonuç olarak Utrecht'e yine ulaşamayacaktık. (Acemi otostopçular :) diyeceğim ama iki tane kara kuru pis görünümlü erkeğe göre yine iyiydik) Neyse bu konuyu çok takmadık. Antwerpen'de biraz gezip karnımızı doyurduk. Hava hala kararmamıştı, olası otostop noktasını kafamda çizip yola koyulduk. Burak'ı bilmiyorum ama ben açıkçası çok da umutlu değildim ama yinede denemeden pes etmek istemiyordum. Denedik başarılı olamadık malesef. (Önce inanacaksın abicim)

Antwerpen'den manzaralar:





Oldukça uzun sayılabilecek bir yürüyüşten sonra doğruca tren garına geçtik. İlk tren ile Utrecht'e gitmek üzere beklemeye koyulduk. (10 küsür € sanırım) Bu arada hostumuzu arayıp geç saatte geleceğimizi bildirdim, sorun olmayacağını ama son otobüse dikkat etmemiz gerektiğini söyledi. Ve evet son otobüsü giderken gördük, son dakikada kaçırdık yani. Neyse Taksi ile yapılan kısa bir yolculuktan sonra hostumuz François'nın evine vardık.

Ve avrupa gördüğümüz birçok tren garı gibi Anwerpen'deki de muhteşemdi. Tarihi ama modern. Üç katında da ayrı ayrı tren rayları vardı. Mühendislik harikası.



Biz bizim elimizdekileri yok etmeye çalışıyor, yakıyorken...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...