26 Eylül 2010 Pazar

Lyon'a Doğru

Sabah 09:30 gibi hazırlanmış, ertesi gün sınavı olan Geada'ya erkenden veda etmiş, Anna'nın bize ayarlayacağı arabayı bekliyorduk. Bu arada da akşamdan kalma tipleri izleyip, sırıtıyorduk. :) Dün gece bana sürekli bira veren arkadaş da hala bira vermeye çalışıyordu :) Neyse bir 15 dk sonra Anna bir arkadaşını tanıştırarak, bizi yola kadar bırakabileceğini söyledi. Yoldan fransa sınırındaki Sestriere'ye otobüs bulabileceğimizi söyledi. Oradanda Fransaya araç bulabilirmişiz. (?) Genel olarak, bir önceki günden kalmanın verdiği halsizlik ve baş ağrısı ile biraz sessiz bir yolculuk oldu.

Arkadaş bizi otobüs durağına bıraktı ve vedalaşıp ayrıldık. Etrafa biraz bakındık, otobüs saatleri, fiyatları hakkında bilgi almaya çalıştık, biraz inceledikten sonra zeka oyunu gibi, anlaması zor olan tabloyu çözüp, ilk otobüsün yaklaşıp birbuçuk saat sonra olduğunu öğrendik. Bu vakti Fiyat/Performans oranı muazzam olan pizza dilimlerinden yiyerek ve süpermarket alışverişi yaparak geçirdik. Otostop yapıp yapmamak konusunda aradaydım, Parma denemesinin hezimetle sonuçlanması cesaretimi kırmıştı açıkçası, ancak yola para verirsek de bu yolculuk oldukça pahalıya patlayacaktı. Neyse Fransaya kadar otostop denememeye karar verdim.

Otobüs geldi ve bindik. Çok ta pahalı değildi 3€'luk bilet ile 2 saatlik, dağların arasından, doğanın içinden geçen güzel bir yolculuk yaptık. Dün gece yüzünden ara ara uyuklasamda, etrafı izleyebilmek için uyanık kalmaya çalışıyordum. Neyse sonunda Sestriere'ye geldik. Son durak burasıydı. İnerken şoföre Fransa'ya giden otobüslerin nereden kalktığını sorunca, buradan Fransa'ya otobüs yok, yakındaki Cesana adlı kasabadan var ama oraya da ilk otobüs yarın deyince o mayışmış halimizden eser kalmadı.
Sestriere böyle bir yeridi.

İnip kasabayı biraz gezdik. Biraz dinlendik. O dinlenme sırasında not defterime şunları yazmışım:
Kayak üzerine oldukça pahalı görünen bir kasabaya benziyor. 2006 kış olimpiyatları burada düzenlenmiş anladığım kadarıyla. Etrafta olimpiyatlardan kalma logolar var. Şu anda da önümüzden sürekli downhill bisikletleri geçiyor, sanırım lokal bir yarışma var. (Sonradan öğrendiğim kadarı ile ertesi gün ciddi bir yarış varmış ve bugün hazırlık yapılıyormuş) İnsanlar genelde yaşlı ve zengin görünüyor :) Anna buradan Briançon'a (Fransadaki ilk kasaba) otobüs bulabileceğimizi söylemişti sanırım yanılmış, buraya geldiğimiz otobüs şoförü buradan değil bir sonraki ismini hatırlayamadığım kasabadan (Cesana) olduğunu söyledi. Ancak oraya ilk otobüs yarın sabahmış, yani buradan ayrılmamızın tek yolu otostop. Ve ayrılmamız lazım, zira burada geceği geçirmek ya çok pahalı yada soğuk olacak.
Kasabada gördüğüm Turist Info'dan Fransaya gidiş ile ilgili bilgi aldım ve otobüs şoförünün saatler konusunda yanıldığını öğrenip bir oh çektik. Ama son otobüs 10 dk sonraydı, alelacele otobüs durağına koşup otobüsü yakaladık. Ve alplerdeki son italyan kasabası olan Cesana'ya vardık. Neden bilmiyorum oldukça rahattık, birilerine fransa otobüslerini sordum ve italyanca verilen cevabı hernasılsa rahatlıkla anladım. Burak'ın şaşkın bakışları ile otobüslerin kalkış noktasına doğru yöneldim. Bu arada yolda çok güzel bir kafe görüp oturduk, fiyatların uygun, çalışanların güleryüzlü ve bedava internetin olması bizi hayli cezbetmiş olmalı, zira düşününce Fransa'ya son otobüsün saatini bilmiyorduk, her an olabilirdi, şu an düşününce saçma geliyor. Sanki arabamız ve gece kalacak yerimiz varmış gibi hareket ediyorduk çünkü. Kasabanın sıcaklığından olsa gerek. :)

Otururken facebook'umuza şu pozu gönderip ağır kroluk yaptıktan, lyon'da kalıcak yer varmı diye CSleri aradıktan, ve süpriz bando takımının önümüzde yaptığı şovu izledikten sonra artık kalkalım dedik ve tarifi çalışanlardan teyit edip, bizi Fransa'ya götürecek olan minibüse doğru yollandık. Şansımıza sondan bir önceki minibüse 5dk kala duraktaydık ve beklemeden Fransa'ya doğru yola çıktık.

Ağır Kro Poz

Avrupadaki 2. ülkemiz ve en çok zaman geçirdiğimiz ülkeye yaklaşık 10 dk sonra dolanbaçlı dağ yollarından giriş yaptık. Saat 18:00 civarıydı. Tabelalar birden fransızcaya döndü. Net hatırlamıyorum ama sanırım 30-40 dk süren yol sonunda tren istasyonuna geldik. Meraktan tren fiyatlarını kontrol edip, WC ihtiyacımızı giderdik. Fiyatlar fahişti. Artık otostop demenin vakti gelmişti. Burak oldukça umutsuz olsa da ben işe yarayacağını düşünüyordum. Hemen şehir merkezine geçtik ve harita bulmaya çalıştık, bu saatte açık turist ofisi olmayacağını biliyordum ama belki kapısında harita vs bulurum umuduyla ofise yöneldim. Her yer kapanıyordu, o sırada sokakta ikinci el pazarı kuruluydu, satıcılardan birine ofisi sordum, bu saatte çoktan kapanmış olduğunu söyledi, harita nerden buluruz deyince, otostop için mi dedi :) ve en uygun yeri tarif etti.

Sallana sallana pazarı gezerekten otostop noktamıza geldik. Karnımızıda doyurduk. Bu arada saat 20:00'ı geçmişti otostop için oldukça geç bir saatti. Hele 2 erkek ve ikimizde göçmen görünümlü isek bizim için zor olacaktı ancak acemilik işte. :) Bilmiyorduk. 20dklik bekleyişten sonra tam Burak umutsuz umutsuz konuşmaya başlamışken, adeta Fransa'dan tokat niteliğinde bir cevap geldi. :) Ve bir araba durdu.

Not defterime yazdığım kadarı ile şöyle olmuş:
Grenoble'a gitmek istediğimizi söyledik, planımız önce oraya oradan da Lyon'a gitmekti. Tamam atlayın dedi ve bindik. Sonradan öğrendim ki meğer araç Lyon'a gidiyormuş. Yol boyunca konuştuğumuz ve çok iyi anlaştığımız arkadaşımız, gece kalacak yerimiz olmadığını duyunca hiç tereddütsüz bizi evine davet etti. Şu an Robinin evinde oturmuş muhabbet ediyoruz.Yazımın çirkin olma sebebi, 1664 marka fransız birasının verdiği gevşeme ve arka fonda çalan High Tone olsa gerek. :)
Fransa'da olduğum süre boyunca favori bira markam

Robin ile o gece uzun uzun muhabbet ettik, kendisi otuzlu yaşların başında, fizik terapist, kaykay hastası biriydi. 1 aylık tatilinden dönerken bize rastlamıştı. Fransada, düşünce yapımız, hayat görüşümüz bu kadar yakın biriyle tanışmak beni oldukça şaşırtmış ve sevindirmişti. Neden bilmiyorum fransızları hep soğuk bulurdum, ancak Robin ve daha sonra tanıştığım diğer fransızlar ile bu düşüncelerim silinip gitti. Bu geziden geride kalan en güzel şeylerden biri de Robin oldu, geriye bakıp fransada bir dostum daha var diyebiliyorum artık.

Dipnot: Bu aşağıdaki link hakkında: bir önceki yazıda bahsettiğim partide, bir arkadaş gelip bana bir demo CD verdi, başka bir arkadaşı sözlerin çok anlamlı ve vurucu olduğunu felan söyledi. Çok dandikte olabilir zira bunları söyleyen arkadaş aşırı sarhoştu. :) Sözleri anlamasamda tarz ve müzik hoşuma gitti. Beğenen çıkarsa demonun ismi "Vomito Misantropo" nette aranarak bulunabilir sanırım. Bulamazsanız iletişime geçin bir kopyasını göndereyim.


Myspace: http://www.myspace.com/qsicknekrovomithxcore

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...