31 Ağustos 2010 Salı

Bologna

İstasyonda yattığım yerden tavanın görüntüsü, başkasına pek birşey ifade etmeyen ama beni o ana götüren fotolardan biri

İstasyonda yatmamız nedeniyle yine saat 5 gibi kaldırıldık, önce görevliye içten içten kızsamda aslında bu şu anlama geliyordu, biz artık sizi korumuyoruz başınızın çaresine bakın. Ve haklıydı matımı toplayıp bankta uyumaya geçince hemen yanıma birisi gelip oturdu, durumdan şüpelendim ancak hem ceplerim boştu hemde fermuar korumalıydı :) Arkadaşta durumu farketmiş olacak ki bana değil diğer yanında uyuyan elemana yönelmiş. Ben farkında değilim ancak geceyi beraber geçirdiğimiz gruptan bir eleman diğer taraftaki çocuğu uyardı, yan kesici arkadaş ise söylene söylene gözden kayboldu. Böylece günün ilk aksiyonunu yaşamış olduk. Güzevlik açısından cebimde ve cüzdanımda fazla para taşımıyorum maksimum 20€ taşıyorum kalanını çantamın çeşitli ve ulaşılması zor bölmelerinde saklıyorum. Neyse iyice uyandıktan sonra kahvaltı işini muz ve ekmek ile geçiştirip, WC ihtiyacımızı 1€ya karşlayıp bir sonraki hedefi kararlaştırma işine koyulduk.

Nereye gidelim diye düşünürken güneye inmeye karar verdik,yeni hedef Bolognaydı. Bir kaç kişiye CS isteği gönderdikten sonra Bologna'ya doğru gitme seçeneklerini araştırdık. Tren bilet fiyatı çok da yüksek değildi bizde bu yolu seçtik. 12€ tuttu bilet.

22 Ağustos Pazar - Bologna

06.50 gibi trene binip Bolognaya geldik. yaklaşık 3 saat sürdü yol. Hemen istasyondan harita edinip şehri keşfe başladık. Yine öncelikli hedefimiz turist info ve internet bulmak oldu. Şehir merkezinde bir turist info görünüyoru haritada, oraya doğru geçtik. Bulduğumuzda daha ayrıntılı bir harita edinip, şehirde bedava internet olmadığını ancakyarın (pazartesi) kütüphaneden şifre edinip bağlanabileceğimizi söyledi. CS isteklerinden cevap gelip gelmediğine bakma üzere paralı interneti kullandık (0.50€ /yarım saat) Ve evet şansımıza 2 kişiden olumlu yanıt almıştık. Telefonunu gönderen Diana'yı arayıp akşam 21:30 gibi buluşmaya karar verdik. Ve şehirde takılmaya devam ettik.

Gece düzgün uyuyamadığımızdan ikimizde yorgunduk turist info dan aldığımız haritada yeşil görünen yerin park olduğunu düşündük ve gidip orada dinlenelim dedik. Açıkçası beklediğim daha fazla çimen ve ağaç gölgesiydi ancak vardığımızdaki görüntü, eski binaların arasında kalmış, ortasında kim olduğunu bilmediğim ve çokta merak etmediğim bir adamın heykelinin bulunduğu şirin bir parktı. Emekliler parkına benziyordu, :) etrrafta genelde yaşlılar vardı. Bizde boş bir banka oturup gözlemlemeye başladık. Burak kahve bulmaya gitti bende bu keyifli anı istanbuldan ayrılmadan önce aldığım yeni pipom ile değerlendirdim.

Parktaki kim olduğunu merak etmediğim heykel

İlginç İkili

Yorgunluğumuzu üzerimizden atmış, gece iççin kalıcak yer bulmuş ve McDonaldsın 1€luk hamburgerleri ile kanımızı doyurmuştuk. Artık şehri gezme zamanı. Elimizdeki haritaya bakıp, surların dışına çıkmaya karar verdik. Uzun sayılabilecek yürüyüşten sonra etrafın pek ilgi çekici olmadığına kanaat gettirerek tekrar surların olduğu kısma doğru yürürken ilginç bir dükkanlar zinciri ilgimizi çekti. Ahşaptan yapılma, ufak 5-6 tane kulübe şeklinde karşılıklı yapılar ve hepsi aynı çatıyı paylaşıyor. (Tabi böyle anlatınca olmuyor :) Pazar olduğu için malesef hepsi kapalıydı. Sadece en sondaki kafe açıktı. Önünden geçerken fiyatların çokta fazla olmadığı dikkatimi çekti ve hadi dondurma yiyelim niyetiyle bir masaya oturduk. Yandaki masadaki eleman bana dönerek italyanca (doğal olarak) konuşmaya başladı. İngilizce konuşabilirmisin dediğimde duraksadı ve gülerek bugünün onun doğum günü olduğunu ondan içtiklerinden felan bahsetti ve diğer arkadaşını tanıştırdı. Filmlerden çıkma tiplerdi, biri sürekli konuşuyor, içiyor ve gülüyordu, müzisyen olduğunu ancak dişi kırılınca artık eskisi gibi şarkı söyleyemediğinden felan bahsetti, diğeri ise daha iri, soğuk, mimiklerini göstermeyen daha efendi bir adamdı, ama kırmızı atletin üzerine giyilmiş deri yelek ve uzun saç ile hiçte türkiye efendilerini andırmıyordu. :) Uzun keyifli muhabbetten sonra yarın için tekrar gelmemiz konusunda davet aldık. (Ama gitmedik)
Muhabbet Ortamı, Dondurmayı unutup bira aldık
İkiliden ayrıldıktan sonra istasyona doğru yola çıktık, Diananın verdiği tarifle evini bulduk, söylediğinden erken varmıştık ve evin önünde 20dk kadar bekledikten sonra hayatımda tanımaktan memnuniyet duyacağım muhteşem bir insanla daha tanıştım. O kadar sıcak ve içtendi ki sadece 2 gün kalmamıza rağmen şu an hatırladığımda sanki kırk yıllık arkadaşımmış gibi hissediyorum.

Diananın evinde 2 gün boyunca tembellik yaptık, tren istasyonları bizi biraz yormuştu anlaşılan, ama diananında evini kendi evimizmiş gibi hissettirmesi de ayrı bir nedendi tabi. Bu iki gün boyunca evde bizden başka 2 Polonyalı ve birde Amerikalı vardı. Yine muhteşem insanlar. Diana Couch Surfing sitesinde henüz yeniymiş ancak son 20 günde 25 insan ağırlamış evinde, ev hostel gibiymiş son 1 aydır. Ayrıca evinde bulunan ADSL modemi tamir etmek üzere gaza gelip başlamam ve diananın senden önce 2 ayrı kişi denedi ama yapamadı demesiyle iyice gaza gelmem ama yapamamam ve bizden bir gün sonra gelen Ryland'ın (Amerikalı) aynı şekilde uğraşması, gaza gelmesi ve yapamaması ve bu mevzunun bundan sonra evde gelenek haline gelmesi de hafızamda yer etmiş. Paylaşayım dedim.

Bu iki gün boyunca bolognada dikkatimi çekenler:

  • Hayatımda hiç görmediğim, duymadığım akustik açıdan inanılmaz bir mevzu olan, şehir merkezindeki eski tarihi yapıdaki düzen. Şöyle ki ufak bir hol dört köşesi var. Ve karşılıklı iki köşeye iki kişi geçip köşeye doğru konuştuklarında birbirlerini çok net bir şekilde duyuyorlar. Aralarındaki mesafe 5-6 metre civarında, yüzleri birbirlerine dönük olsa sanırım o kadar net duyamazlar. İnanılmazdı.
  • Devasa Neptün heykeli, ve onun başparmağı ile ilgili yapılan şaka.
  • Eski Bolognanın dört bir yanına dağılmış kuleler. Diananın söylediğine göre bu kuleler, eskiden zengin aileler tarafından yaptırılırmış. Ne kadar zenginsen kulade o kadar büyük oluyormuş, bazılarıda bir dönem hapishane olarak kullanılmış. İflas eden ailelerin kuleleride yıkılıyormuş. Ayrıca kulelerden bir tanesi Pisa kulesi gibi yamuk duruyordu.
  • Şehrin altından geçen kanallar varmış, biz göremedik ama taşımacılıkta kullanılırmış eskiden. Bir kısmında da yeterli su olduğunda rafting yapılabiliyormuş.
  • Burada güvercinleri kovalarsan uçmak yerine koşmayı tercih ediyorlar. Kovaladım tabi, çocuklar kovalıyordu ordan gördüm :)
  • Şehrin biraz dışında tepede bir kilise varmış. Şehirden oraya bir çeşit uzunca bir yol varmış ve o yoldan değişik, sıradışı bir şekilde yürürsen duan kabul olurmuş gibi birşey duydum.
Genel olarak eski Bologna böyle görünüyor

İlk Otostop Denemesi ve Yıkılışımız


Hostumuz ve Surferlar ile geçen keyifli iki günden sonra bu kadar tembelliğin yeterli olduğuna kanaat getirip ayrılma kararı verdik. Biz ayrılırken 4 tane macar gelmişti eve. :) Hedefimiz Genova şehriydi, ondan önce Parma vardı. Merkeze gidip internetlik işlerimizi halletmek amacıyla turist infonun yönlendirdiği bir binadan pasaportum aracılığı ile şifre aldık ve sağa sola CS istekleri gönderdik. Haritadan da otostopluk bir yer bulup, Parma yoluna çıkıp, otostopa başladık. Geç başladığımızdan 1 saat sonra hava karardı. İlk başta umutluyduk ama gitgide umutlarımız söndü. Bir süre sonra (4 saat) artık geçen arabaların, kamyonların aynı olması dikkatimi çekti, sonra bunu etraftaki hayat kadınlarının sayısı ile birleştirince, bu bölgenin otostop için yanlış olduğu kanısına varıp, şehre geri döndük.

Süpriz Festival Daveti

Ne yapacağımızı bilmiyorduk, Diananın "gidemezseniz geri gelin" demesine açıkçası utandık geri dönemedik :) (Ne utanıcam şaka tabi) İstasyona gidip Genova treninin saatine ve fiyatına bakalım dedik. Biletsiz almadan yapılan bir otobüs yolculuğu ile şehir merkezine vardık ve istasyona doğru yürümeye başladık, sonra kaldırım kenarında köpekleri ile oturmuş bir sürü ıvır zıvırı olan bir arkadaş bize birşey söyledi, geri dönüp ne diyor diye bakınca kırık bir ingilizceyle bizi bir festivale davet etti, kendisininde orada olacağını ve gelince orada görüşelim vs vs dedi. Johmmy gibi bir ismi vardı tam anımsayamadım. Sokak sanatçılarının toplandığı "Ferrara Buskers Festival" imiş. Neyse o öyle söyleyince neden olmasın deyip istasyona geçtik ve ilk trene bilet almak üzere istasyonun buz gibi bekleme odasına geçtik. Matımı serip uyumaya başlayacaktım ki görevli gelip yerde yatan herkesi kaldırdı. Karşı çıkanlar oldu galiba ki sinirle odadan çıkıp iki polisle geri geldi, oralık bir anda hareketlendi, pasaport ve bilet kontrolleri vs vs. Biletimiz olmadığından dışarı çıkarıldık. Bizde gidip biletleri alıp geri döndük ve sabah 04.30 treni ile Ferrara adlı küçük italyan şehrine geçtik.
Ferrara Buskers Festival

0 Yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...