Bu sefer ne yaşayacağımı, neler yapacağımı kimlerle muhattap olacağımı bildiğimden daha rahattım, tek bilinmez kimlerle dağa çıkacağımdı. Bu turdaki ekibim yarı yarıya Türklerden oluşuyordu. Başka bir firmadan çalıştığım firmaya paslanan müşteriler. (Bu insanlarla beraber tırmandığımdan, 10 günü beraberce geçirdiğimden müşteri demek beni rahatsız ediyor açıkçası bundan sonra arkadaşlar diye bahsedeceğim)
Turumda 4 Türk, 1 Alman, 2 Bask, 1 İngiliz ve 1'de isviçreli vardı. 2 Türk ile (Kadir ve Ömer abi) henüz İstanbuldayken buluşup tanıştık, diğer arkadaşları Van'da teker teker toplayacaktım. 3. Türk olan Hakan abi ile de Van hava alanında buluştuk. Bana verilen bilgiye göre 2 ispanyol ile de Van hava alanında buluşmam gerekiyordu mantıken outdoor kıyafetli bir çift görürsem onlardır heralde diye düşünüyordum fakat dönem tırmanış dönemi olduğundan neredeyse herkes outdoor kıyafetler giyiyordu. :) Bende insanların teker teker hava alanından ayrılmasını bekledim ve kalan çift benim aradığım olacaktır diye düşündüm. Ve haklı da çıktım. Çiftimizin adları Miguel ve Maite idi. Selamlaşıp bizi alacak diğer aracı beklerken tırmanış botlarımı bagajdan almadığımı farkettim. Koşa koşa tekrar bagaja ilerlerken kayıp eşya bürosunun önünde yerde botlarımı koyduğum çantayı gördüm. (Bir kez daha botlarımı kaybedip bulmuştum)
Sürekli kaybedip bulduğum botlarım
|
Aracı beklerken ekibi birbiri ile tanıştırma ve ekip ile tanışma görevimi yerine getirdim, şimdiye kadar çok güzeldi herkes sıcak kanlı, hevesli ve olumlu görünüyordu. Bizi alacak araç geldiğinde Çin'de yaşayan bir alman olan Uli'yi de otelden aldığını gördüm ekip yavaş yavaş toparlanıyordu. Hızlıca araca yerleşip kalanları almaya kaldıkları otele doğru yola çıktık. Doğan, Jann, Jonathan ve Sybilla'yı da aldıktan sonra uçar gibi doğubeyazıtın en lüks oteli olan Golden Hill'e vardık. Ayarlamaları yaptıktan sonra ertesi sabah 9'da buluşmak üzere ayrıldık.
4. Yıldızı elinden alınmış Golden Hill Oteli
|
Sabah önce jandarma'da çıkan ufak pürüzü çözüp daha sonra kapalı olan eli köyü yerine ismini hatırlayamadığım daha kuzeyde kalan köye geçtik. Ve Katırcı dostlarımla tekrar görüşüp selamlaştıktan sonra yürüyüşe başladık. Ve ekibi gözlemlemeye başladım, hız olarak bir iki kıişi dışında birbirleri ile gayet uyumluydular. Jann yıllardır dağcılık yapmasından ve fırsat bulduğu her haftasonunu alplerde değerlendirmesinden kaynaklı oldukça hızlıydı, Ömer abi ise uzun yıllardır ilk defa dağlarda bulunmasından ötürü ekibe göre biraz yavaş kalıyordu. Neyse güzel sohbetler eşliğinde ~3200'de olan ilk kampımıza vardık. İnsanlar üzerlerinde olan şaşkınlığı atıp dağa ve ortama alışmaya çalışırken bende onları tanımaya çalışıyor bir yandan da bir önceki turumdakilerle kıyaslama yapıyordum. Onlara göre nispeten daha pozitif ve iyi vakit geçirmeye gelmiş gibilerdi. Akşam yemeğine kadar tırmanacağımız arkadaşlarımla akşam yemeğinden sonra da aşçımız Murat ve katırcı arkadaşlarla edilen uzun sohbetlerden sonra ertesi gün aklimatizasyon tırmanışı için yattık. Ben geçen turda olduğu gibi mutfak çadırında gecelemek istediğimi söyleyip yatağımı hazırlarken Murat da beni ısrarla üşüyeceğimi söyleyerek vazgeçirmeye çalışıyordu. Başarılı olamadı, üşümedim de. :) Uyku tulumunda nasıl yatacağını bildikten sonra yerin çok bir önemi yok deyip artisliğimi de yapayım bu arada.
Akşama doğru kampa dönüpertesi gün tekrar 4200 kampına gitmek üzere hazırlıklarımızı yaptık, yukarıda yer sıkıntılı olduğundan zor da olsa Murat bize bir mutfak çadırı ayarlayabildi. Önceki gün kör bir dağcıya zirve yolunda rehberlik yapan rehberimiz Mustafa abi de bize katılınca gönül rahatlığı ile çadırlarımıza çekildik.
Sabah yine ekibi bölerek 4200 kampına yollandık. Bu sefer tempomuz düne göre daha iyiydi. Ancak yine de Jann kadar hızlı değildik. Yanımızda ilerleyen yüklerini atlarla değil sırtlarında taşıyan gerçek alpinist estonyalı grup ile neredeyse aynı tempoda ilerliyorduk. :) 4200'e vardığımızda yolda bizi geçen çantalarımız ve Murat çoktan çadırları kurmuş, mutfağı hazırlamıştı. (Beni tembel alıştıran öğeler: Mutfak çadırı ve Atlar) Akşam yemeğinde ertesi günkü program kalkış saatleri malzemeler ile ilgili kısa bir brifing yapıldıktan sonra yavaş ekip benim liderliğimde 12:00'de, geri kalan ekip ise Mustafa abi liderliğinde 02:00'de yola çıkmak üzere yattık.
Koşullara göre zengin bir kahvaltıdan sonra 12:45 gibi yola çıktık, önümüzde bir iki ekip vardı, karanlıkta sadece kafa lambalarını görüyorduk. Yavaş yavaş biz de yükselmeye başladık, bir iki saat sonra arkamıza dönüp baktığımızda kafa lambaları ateş böceği gibi parıldayan farklı ekipler halinde 100'e yakın tırmanışçı peşimizden geliyordu, fotoğraf makinalarımızın yakalayamayacağı bu güzel görüntüye biraz bakarken bir şeyler atıştırıyorduk. Zaman geçtikçe diğer ekipler bize yetişiyor, bizi geçiyorlardı, yavaş ama tempolu bir yürüyüş ile 6 saatten sonra buzulun başlangıcına gelmiştik, hava ve kar koşulları gayet iyiydi ancak yine de krampon takmak gerekiyordu. Güneşin doğuşu ile Ağrı dağı heybetini gölgesi ile hissettirmeye devam ediyordu, tek sıkıntım yavaş gittiğimizden ötürü ısınamamamdı. Güneş biraz yükselince içimizi ısıtarak bu problemi de ortadan kaldırdı.
Ağrının Devasa Gölgesi
|
Bensiz Zirve Fotosu
|
Zirve Yolunda Biz - En arkadaki iki kişi |
Çadırları tekrar kurup akşam yemeğinde bütün ekibin zirve yapmasını kutladık.
Ekibimiz |
Miguel ve Maite - Bask Çiftimiz |
Ve evet daha da sevdim ben bu işi.
0 Yorum:
Yorum Gönder